saponem fabularier

1.4K 140 70
                                    

Hatıralar kirli parmak uçlarına kırık bir kaburga kemiği gibi batar.

Konuşurken oradadır, uyurken, uyanıkken, yürürken, koşarken ve dahi nefes alırken.

Gün mavidir, gece kırmızı, güneş pembe, ay turuncu ve ellerin siyah.

Tırnak etlerin kemirilmekten yara, kirpiklerin çoktan yorgun ve tenin ölü bir adamın teni kadar bembeyaz.

Süryani bir kadının simsiyah geceye çektiği siyah perdeleri gibi, hatıralara siyah perdeler çekemiyorsun, geceler uzun, geceler uyanık, turuncu ay ışığından kurtulamıyorsun.

Limon kokulu sabunlar arıtamıyor kirli parmak uçlarını, seni artık sabunlar kurtaramıyor.

Kırık bir kaburga kemiği olan hatıraların, Nazi Almanya'sında bir Yahudiye dönüştürüyor seni, bir gün öleceksin, o kırık kaburga kemiği ciğerlerini patlatacak öylece öldürecek seni, biliyorsun.

Hatıraların bir beden, hatıraların bir nefes, hatıraların bir can, hatıraların bir soluk.

Ve hatıraların bir adam.

Hatıraların, sabun kokan o adam.

O adam, hatıralarındaki son sabun kokusu.

En son annenin çatlak dudaklarının dokunduğu çillerin, yanaklarındaki utangaç boynunun çiçeği çillerin, onlara dokunan son adam.

Sabun adam.

Ve kırgın güller dolusu sevda kokan gözlerin.

Kızgın bir pazar sabahı, kapın engizisyon mahkemesindeki bir mahkum gibi parçalandığında ve o sabah senin gördüğün ilk şey bir tüfek, o sabah annenin gördüğü son şey bir tüfek olduğunda tanışıyorsun onunla, sabun kokusu ciğerlerine doluyor.

Ve işte şimdi bir pirinç tarlasının ortasındasın, öylece dikilip mavi günü izliyorsun, meczup diyorlar. Az ileride bir çocuk annesinin çamaşır kazanının başında oturuyor, ilk defa böyle bir şey görüyorsun.

Sonra bir sabun köpüğü uçup mavi güne karışıyor, limonlu olanından.

Gözlerin onunla buluşurken burnunun direği sızlıyor, kırık kaburga kemiği ciğerlerini patlatıyor, ölüyorsun.

Sabun köpüğü kirli parmak uçlarındaki bir anıyı getirip koyuyor o çok sevdiği çillerinin ortasına, Japon-Latin karışımı aksanıyla limon kokan ellerini saçlarından geçirirken mırıldandığı kelimeleri düşünüyorsun.

"Saponem fabularier" diye mırıldanıyorsun sabun köpüğünün arkasından. "Sabun hikayem."

"Anima mea." Sessiz bir yakarış gibi çıkıyor sesin. "Ruhum." Çillerindeki sabun kokusu çoktan yok olurken devam ediyorsun.

"Saponem fabularier, anima mea, ad perpatuam memoriam, ad astra." Kalbin parmaklarını kanatıyor, is lekelerine kırmızılıklar doluyor.

"Sabun hikayemin, ruhumun, sonsuz anısına, yıldızlara kadar."

Ve tanıdık toprak kokusunun ortasında anlatmaya başlıyorsun hikayeni, uzak diyarlardaki bir sabun köpüğü sen henüz başlarken, geçmiş bir anının ortasından dipnot düşüyor.

"Recordar" diyor, "yani anımsamak", hatıralarında sesi bile sabun kokuyor.

"Latincesi Recordis."

Kulaklarına yıldızlar takıyor ve bir sabun köpüğünün ellerinde kalbin delinirken devam ediyor.

"Yani kalbi delip geçmek..."

***





sabun hikayemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin