(Kafamdaki sesler...)
-Uyan, uyan 4 numara! Daha fazlasına dayanamazsın. Neden uyanmıyor bu?! (kız)
-Hayati değerleri düşüyor efendim. (erkek 1)
-Ne!?! Hemen haningten serumunu getirin. Çabuk olun! (kız)
- Bizi duyabiliyor efendim. (erkek 1)
-Alın efendim serumu getirdim. (erkek 2)
-Pekala. Oh.. Sonunda. Şimdi bunu yavaşça enjekte edelim. (kız)
-Hayati değerleri yükseliyor efendim. (erkek 1)
-Tebrikler baylar. Kızı kurtardık. Şimdi dağılabilirsiniz. Biraz sonra uyanır.(kız)
*****
Gözlerimi onca ağırlığa rağmen açtım. Önce bulanık gören gözlerim şimdi net bir şekilde görebiliyordu. Az önce duyduğum sesler komutana aitti. Her ne kadar ayrılın demişsede herkes yine başımdaydı. Kendimi çok aciz hissediyordum. Bunca insan bana yardım edeceğine acıyarak bakıyordu. Homurdanarak kalktım. Bana bağlı olan tüm kablolar kopmuştu. Haliyle herkes bana karşı çıkıyor, oturmamı istiyor, bağırıp çağırıyordı. Bense konuşmak yerine birkaç dövüş hareketiyle onlardan kurtulup koşmaya başladım. Arkadan komutanın sakin sesini duydum:
-Onu yanlız bırakın. Buna ihtiyacı var... Dalga mı geçiyordu? Benim tek ihtiyacım ondan ve buradan kurtulmaktı. Başka hiçbir şey istemiyordum. Ama cevap vermek yerine lavaboya girdim. Aslında dışarı çıkmak tercihimdi ama böyle bir şansım yoktu. Aynaya baktım. Aksim bana çok şey anlatıyordu. Çaresizlik, nefret, bitmez bir kin, hüsrana uğramış güven, yıpranmış hayaller, sonu gelmeyen bir çile... Bunları yaşamayı hak etmemiştim. Bu yüzden de hakkımı almak için onca şey yapmıştım. Ama hepsi boşunaydı. Sanki bir bataklıktaydım da çırpındıkça daha da derine batıyordum. Ve etrafta kurtulmamı sağlayacak tek bir dal parçası bile yoktu. Kafamı eğdim. Kollarım lavabonun iki yanına tutunmuştu. Hızlı ve derin bir şekilde nefes alıyordum. İşte o anda bir ses duydum. Konuşan 6 numaraydı:
-İyi değilsin Alexandra. Ellerimi kaldırmadan ona baktım. Ve onca nefretimle, dişlerimi birbirine kenetleyerek cevap verdim. Bunlara rağmen sesim sakin çıkmıştı:
-Ne yani burada iyi birini gördüğünü mü iddia ediyorsun? Gülümsedi. Çünkü oda biliyorduki gülümsemek ona yakışıyordu. Yanıma geldi. Önüme düşen kızıl saçlarımı arkaya attı. Sonrada bana dönüp:
-Kötü olman için bir sebep söyle? Ona baktım. O kadar şaşırmıştım ki! Ama biliyordum o bile ağzından çıkanlara önem vermiyordu. Tek amacı beni sakinleştirmekti.
-Pekala Robert. O zaman sende iyi olmam için tek bir sebep söyle. Kapıya ilerledi.Sonra bana dönüp:
-Bunu sende bulabilirsin Alexandra, diyerek çıktı. Arkasından nefretle baktım. Kendini sevdirmemek için her şeyi yapıyordu. Dayanamayıp bağırdım:
-Öyle bir sebep buldum mu ilk sana söyleyeceğim Bay Robert(!). Ahğh. Ondan gerçekten nefret ediyordum. Hızımı alamayıp duvara sert bir yumruk indirdim. Elim acımıştı. Ama bu siniri geçirmek için yeterli değildi. Aynaya baktım. Gözlerim yine ateş rengini almıştı. Normalde de kırmızıydı ama sinirlenince sanki içinde ateş yanıyormuş gibi oluyordu. Ve dahada sinirlenince gözlerimden küçük miktarda ateş fışkırıyordu. Sert bir şekilde başımı aynadan uzaklaştırdım. Kendimi görmemin sinirlenmemden başka hiçbir yararı olmuyordu. Tabi o bir yararsa.. Etrafıma baktım. Kendimi bildim bileli buradaydım. Bu laboratuvarda. Ve artık dayanamıyordum. Buradan kaçmalıydım. Buradan kurtulmalıydım...
Günaydınız ya da iyi akşamlar arkadaşlar. Artık hangi alemdeysiniz. ;D Yine kısa yazmadım farkındayım. Ama önemli olan niyet öyle değil mi? Görüşürüz...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇİLMİŞ
FantasyYanlış bir zamanda yanlış bir yerdeyim. Bana tek yardım eden korkusuzluğum. Aşacağım engeller beni korkutacağına daha bir cesaretlendiriyor. Bulunduğum laboratuvardan kurtulmak tek hedefim. Ben bir denek değilim. Ben yüz binlerce muma umut olacak bi...