Son bir aydır olduğu gibi çığlık atarak uyandım. Yatakta doğrulup gördüklerimi unutmaya çalıştım. Ama imkânsızdı, ne ben gördüklerimi unutabilecektim nede o yaşadıklarını. Titremelerimi engellemeye çalışırken babam girdi odaya. Gözleri hüzünlü, yüzü perişandı. Bir şey söylemeden gelip yanıma oturdu ve saçlarımı okşamaya başladı. Dudaklarımdan hıçkırığın kaçmasına engel olamadım. Yüzümü göğsüne gömüp, "Baba o çok acı çekiyor," diye fısıldadım.
"Biliyorum çocuğum, biliyorum," dedi babam. Sarı kaşları üzüntüyle çatılmış, içine bakarken huzur bulduğum gece siyahı gözlerini kapatmıştı.
"Dayanamıyorum artık bir şeyler yapmalıyız," dedim sıkıntıyla iç çekerek.
"Biliyorsun Adrian araştırıyor," sinirle sözünü kesip, "araştıracak bir şey yok ki, onlar cehennemde ve bende cehennemin anahtarıyım. Yapmamız gereken tek şey gidip onları kurtarmak," dedim.
"Tatlım öncelikle cehennemin kapısını bulmalıyız. Hadi bulduk diyelim seni öylece riske atamam bu çok tehlikeli."
"Baba, cennetin ve kardeşimin kurtarılması benden daha değerli, Adrian ile konuşacağım."
Başıyla onaylarken desteklercesine elimi sıktı.
Yüzüme doğru son sürat gelen Adrian'nın yumruğunu savuştururken nefesimi içime çektim. Merak ediyordum, acaba yumruk yada tekme yemeden bir antrenmanı atlatabilecek miydim? Daha fazla dayak yemeden lafa girmeliydim, zaten dün konuşma fırsatı bulamamıştım. Saldırılarını savuşturdukça şiddetini arttırarak geri dönüyordu.
Nefes nefese, "Adrian, seninle bir şey konuşmak istiyorum." dedim.
"Çenen değil yumrukların çalışsın Alysa!" derken sol omzuma aldığım darbe ile "haydi!" diye bağırdı.
Ne yaparsam yapayım beni pataklamaya ara vermeyecekti. Tam konuşamayacağımı düşünmeye başlamışken son anda aklıma bir şeytanlıkla (ironiye bak sen!) bana doğru gelen tekmeyi engellemedim. Ah bu çok acıtacaktı. Aslında o kadar da şiddetli değildi (kimi kandırıyorsam?). Ufak bir çığlıkla kendimi yere attım. Yerde top olup midemi tutarak kıvranmaya başladım. Ah birkaç damla gözyaşı. Tanrım, harika bir oyuncuyum, harcanıyorum cidden.
Adrian telaşla yanıma geldi.
"Alysa aç gözlerini. Tanrım, deli misin sen! O kadar şiddetli vurmadım ki, tamam, haydi, sakin ol bir bakayım."
Adrian omuzlarımı kavrayıp beni kendine doğru çekti. Yüz yüze geldiğimizde önce bir gözümü açıp baktım. Diğer gözümü açarken çoktan sırıtmaya başlamıştım. Şaşkınlıkla gözleri büyürken, "Tanrım, beni kandırdın!" dedi.
"Artık mola verip konuşabilir miyiz?" dedim ciddileşerek.
"Tamam, kalk haydi. Ama söyleyeyim bunun bedelini ödeyeceksin."
Gözlerimi devirip, omuz silktim. Ayağa kalkıp üzerimdeki tozu toprağı silkelediğimde onu evin verandasına kadar takip ettim. Verandaya vardığımız da orada beni bekleyen tekli koltuğa kuruldum.
"Evet, başla bakalım, ne konuşacağız?" dedi korkuluklara yaslanıp kollanırını birleştirirken. Bakışlarını bana yönelttiğinde biran ne söyleyeceğimi unuttum. Hatta adımı bile unutmuş olabilirim. Gözlerim gözlerinde öylece dalmıştım. Başımı iki yana sallayıp beynimdeki ağları temizledim. Yüzümü tekrar ona döndüğümde, dudaklarında sinsi bir gülümseme vardı. Boğazımı temizleyip söyleyeceklerime odaklandım.
"Ne hakkında konuşacağımı biliyorsun zaten. Fazlasıyla oyalandık. Onun orada neler yaşadığını biliyorsun. Sen sadece benim anlattıklarımı biliyorsun Adrian ama ben onunla beraber yaşıyorum, her şeyi hissediyorum. Tam bir ay oldu, Orada yaşadıkları için bu çok fazla. Üstelik orada zaman daha farklı şekilde işliyor sen söylemiştin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kovulan Meleklerin Sessizliği -1-2 İlk Kurban
FantasíaBirbirinden habersiz ikiz kardesler, Biri cennet digeri cehennemin anahtarı... Bütün dünyanızın yalandan ibaret oldugunu ögrenseydiniz ne yapardınız? Bu hikayede serimizin ilk kitabı Saklı İkiz in ilk 6-7 bölümü bulunmaktadır. Tanıtım amaçlı. Kala...