Babamın bana bıraktığı mektuplarda yazdıklarına göre ben şöyle dünyaya geldim;
Lucky Tobias Legolas Cinna Edward Stiles Slytherin benim değerli SAFKANIM. Annen Helga Hufflepuff o zamanlar çok gençti ve kendine özgü saf bir güzelliği vardı. Onu sevdiğimi anladığım vakit bir adada hiç tanımadığım bitkilerle uğraşıyordu. Elindeki bitkileri sanki bir bebeği okşar gibi dokunuyordu. Etrafta bulunan bin bir çeşit güzelliğin içinde benim gözlerim sadece onu görüyordu. İlk önce içimi bir mutluluk daha sonra ise tepeden tırnağa bir öfke kapladı. Onu daha önceden tanıyor olmama rağmen neden şimdi şu an bu adada bu parlak masmavi gökyüzünün altında onu içime sokup sonsuza dek herkesten saklamayı düşündüm. Neden birine aşık olurken bile bu kadar bencilim demeden hemen yanına gidip oturdum.
O kadar elindeki bitkiye odaklanmıştı ki beni fark etmesi için bir süre beklemem gerekti. Bekletilmekten hiç hoşlanmazdım fakat onu beklediğim dakikalar boyunca hayıtımın hiçbir anında bu kadar mutlu olmamıştım. Beni fark edince biraz şaşkınlıkla konuştu.'' Seni burada görmek ne hoş Salazar'' dedi. Ağzımı açıp tek kelime edemedim ama sanırım o aşk sarhoşluğu ile ona küçük bir gülücük göndermişim.
Daha sonra çeşitli yerlere seyahatler ettik. Fransa da kahve içtik,Arjantin de Iguazu Şelalesi'nin üstünden süpürgeyle uçtuk, Brüksel Ulusal Tiyatro Binası'nda oyuncuların oyunlarını küçük bir büyüyle mahvettik, Rio Karnavalında birlikte boy gösterdik, Türkiye de Türk kahvesi içtik. Her zaman Türkiye ye tekrar gitmek istediğini söylerdi. Oysaki son gidişimizde Camilere baş örtüsüyle girmediği için kötülenmiş, Türk kahvesini üstüne dökmüş, vapurda martılara simit atarken simitleri martılardan önce yakalayıp yemiş, tramvayda taciz edildiği için adamın birini sıçana dönüştürmüş, Kahvehaneye gidip okey örenmek istemiş, İstanbul da ki Şamlar ormanından yılbaşı için ağaç kesmek istemiş fakat izin verilmemiş, Tokat da kebabın domuz etinden yapılmasını istemiş, Antalya da paçalı donla denize girmiş, Galatasary - Fener Bahçe maçına gitmiş ama Beşiktaş forması giydiği için maçı süpürgesinden stadın tepesinden izlemişti. Hatta hiç unutmam 90 dk o süpürgenin üstünde bacak aralarım pişik olmuştu, 1 hafta iksirlerle zor geçti. Ama o bunlara rağmen yine de Türkiye ye gitmek istiyordu. Belki de orada kaldığımız 1 ay içinde Türkiye sevgisinin ne demek olduğunu anlamıştı. Oysa benim gözüm ondan başkasını görmüyordu. Zannediyorum ki bu isteği artık hiç gerçekleşemeyecek ...
Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu nu kurduktan sonra Godric ve Rowena ya birlikteliğimizi açıklayamadık . Karanlık ormanın gizli bir köşesinde gizli bir şato inşa ettik. Bu şato yerin altında olduğu için kimse fark edemiyordu. Ama ben ormana kimsenin girmememi için çeşitli yaratıklar türettim. At adamlar, Devler, Periler, Hayaletler, Örümcekler, Çeşitli Canavarlar ve daha niceleri. Bunların içinde iyi olanları da vardı ruhunu ormanın en karanlık köşesine götürüp orda hayatında hiç tatmadığın acılar yaşatacak olanları da. Sadece benim kanımdan olanlara sadık bir hayvanat bahçesi. Hepsi tek sözümle bana itaat etmeye hazır. Bana ve tüm benden olanlara. Helga ile boş vakitlerimizde gidip orda delilerce sevişiyorduk. Günlerimiz gerçek olamayacak kadar muhteşem geçiyordu...
Helga dan bir çocuğum olduğunu öğrendiğim vakit aramız Hogwarts daki safkan ve bulanık çocuklar yüzünden kötüydü. Seni ikimiz de istemiyorduk. Aklıma ilk gelen şey Helga nın düşük yapmasını sağlayıp senden kurtulmaktı. Fakat Helga bunu göze alamadı. Çeşitli yollar denedik büyücülere, cadılara başvurduk, tonla büyü kitapları okuduk ve bir büyü bulduk. ''Lost Child.''
Bu büyü ile senini annenin karnından bir top şeklinde alacaktık ve bir buz topunun içine koyacaktık. Bu buz sıradan bir buz değildi ama seni anne karnındaymış gibi besleyecek sıcak tutacak büyütecek çok sağlam kırılmaz bir buz topu. Sadece tek olumsuz yanı bu büyü bir çözüm değildi. Seni büyütecekti fakat bu binlerce veya milyonlarca yıl alacaktı. Büyü bir gün bozulup içinden ak saçlı bir bebek çıkacaktı. Büyü nişanı olarak saçlarını aka boyamıştı. Helga ile seni öldürmek istemediğimiz için milyonlarca yıl sonra doğmanı göze aldık. Ama bu mektubu yazarken anlıyorum ki bu benim işime yarayacak.
Buradan bu okuldan gidiyorum oğlum. Sırlar odasını yapmama rağmen içindeki dostumuzun öleceği daha şimdiden bir kehanetle bana bildirildi. Sen babası Salazar Slytherin , annesi Helga Hufflepuff olan Lucky Tobias Legolas Cinna Edward Stiles Slytherin babanın yarım bıraktığı işi bitireceksin. Hogwarts daki tüm bulanıkları temizleyeceksin. Ancak unutma bu kaderin kanlarla süslenmiş bahçelerden geçiyor. Bu mektubu okuyorsan eğer seni ne kadar istemezsek de sen bizim oğlumuzsun ve bizim kanımızı taşıyorsun. Bu kana laik ol benim SAFKANIM.
Salazar Slytherin Özet olarak böyle dünyaya geldim söylenebilir. Daha 12 yaşında olmama rağmen babamın verdiği bu görevin sorumluluğunu her hücremde hissediyorum ve yerine getirmek için her şeyi yapacağım. İlk büyücü olduğumu anladığım an 4 yaşında olmama rağmen karanlık ormanda etrafımdaki hayvanlarımdan korkmadan gezebiliyordum.
Beni At Adamların büyütmesi nedeniyle çok iyi ok kullanıyordum. At Adamlardan çok fazla şey öğreniyordum ve sıra avlanmaya gelmişti. Ormana dağıldık ve çeşitli hayvanları avlamaya başladık. Çok iyi ok attığımızdan her ok bir hayvan demekti ve ne kadar büyük olursa o kadar iyiydi. Ses çıkarmamak için yanıma kimseyi almadan ben de avlanmaya çalıştım. Karşıma muhteşem güzellikte bir Unicorn çıktı ve hemen ona bir ok sapladım ama ne yazık ki hayvanı öldüremeden At Adamlar etrafıma toplandılar.
Kimse hayvanı öldürmek istemiyordu. O dönemlerde ise neden öldürmek istediklerini anlamamıştım. Asam olmadığı için ben de onu okla öldürmeye uğraştım fakat 4 yaşında bir çocuğun koca Unicorn'u öldürmeye gücü yetmedi. Ve beni kıpkırmızı eden bir öfkeyle Unicorn'un boynuzunu tuttum ve kopardım. Ve sonra o zamanlarda öldürücü olarak bildiği tek büyüyü yaptım.
''- Adava Kedava''
İşte o anbir büyücü olduğumu anladım ve elimdeki Unicorn boynuzunu asam bildim.