26. BÖLÜM: Sınav Zamanı

7.4K 528 62
                                    

Cihan'ı karşımızda gördüğümüzde üzerimizdeki şoku atlatamadık. Burda ne geziyordu? Çağrı mı gönderdi onu acaba?

"Hilal.."

Hilal donmuş bir şekilde ona bakıyordu. İkimizde hiç onu görmeyi beklemiyorduk. Cihanın sesi güçlükle çıkmıştı. Şaşkındı. Ne yapacağını oda bilmiyordu. İkimizde bir müddet bekledik. İçeriden gülüşen bir kaç serseri ve yanlarında süs köpeği gibi gezdirdikleri hayadan yoksun iki kız çıktı. Ağzında sakız cikleten kız Cihan'ın koluna girip bize tiksinerek baktı.

"Bunlarda kim Cihan.? Yoksa tanıyormusun?"

"Hayır tanımıyorum. Dilenci olmalılar."

Kız Hilal'in eline bi yüzlük sıkıştırdı. Hilal bir elindeki paraya birde seviyorum dediği bu adama baktı. Benimse kan beynime sıçramıştı bile. Deliye döndüm Cihan'ın bu sözleri karşısında. Hilal'e baktım gözlerinden akan yaşlar sessizce yere düşüyordu.

Elim sinirinden Cihan'a bir tokat geçirdi. Başı sağına düşünce gözlerinin altından bana baktı. Boyun damarları sinirlendiğini gösteriyordu ama umrumda bile değildi. O benim arkadaşımı aşşağılayamaz.!

"Ayyy terbiyesiz. Para veriyoruz tokat atıyor. Gidelim burdan. Bunlar nasıl insan."

Cırtlak sesli kız Cihanı sürükleyerek götürdü. İçlerinden biri ardına baka baka gitti. Neden bize baktığını anlamadım. Ama gittiler.

"Kızlar biz eşarpları seçtik bile ne zaman içeriye geçeceksiniz."

Elif hoca Hilal'in ağladığını görünce duraksadı. Oda şaşkındı. Bizde. Neden her gelen bizi ezmeye çalışıyor. ? Tüm tanıdıklarımızdan darbe yerken neden bir yabancı kendi kanındanız gibi davranıyor. Bunu anlamakta, anlatmakta çok zor.

"Gel canım. Neden ağlıyorsun?"
.....

Elif hanıma tabikide hiç birşey anlatamadık. Geçiştirdik ama oda anladı zaten. Üstümüze gelmedi. Tekrar yurda döndüğümüzde ikimizde konuşmadık. Gülendam da bize karışmadan bir kenarda sınav kitaplarına gömüldü.

..........

Hilal'in ağzından...

Aradan bir hafta geçti. Eylül'le çok konuşmadık. Bu konuyu unutmaya çalışıyorum oda öyle. Bizim sevdiklerimiz bize yanlış yaptığında zorumuza gitmemişti. Yabancıların sürekli ellerimizden tutması onların kıymetlerini yok etmişti. O kadar uzun bir zaman geçti ki....
Daha babamın mezarı nerde onu bile bilmiyorum. Babam sandığım adam üvey, abim bildiğim insan mafya çıktı. Bense islamiyete koşmaya ve yaşamaya and içtim.
Benim aile bağlarım kör bir bıçakla kesildi. Kimsesiz kalmak zoruma gidiyordu. Ne babam ne annem vardı. Bir tek Eylül ve Hocam kaldı. Onlarada birşey olursa napardım?

Pencerenin camındaki yansımama baktım. Sıkıntı gözlerimi çökertmişti. Yansımamın yanında Eylül'un yansıması belirdi. Başını omzuma yerleştirirken elini belime doladı.

"Üzülme Allah bize yeter."

Gülümsedim. Eylül islami birşeyler söylediğinde masum bir çocuk gibi oluyordu. Kurduğu tüm cümleler en derininden yüreğinden geliyordu. Bu yüzden bana cesaret veriyordu.

"Üzülmüyorum."

"Madem üzülmüyorsun hadi o zaman iş başına.!"

"Ne işi Eylül?"

"Ya şu diğer odayı adam edelimde seninle sınav çalışırız. 2 aydan az kaldı."

"Eylül başka zaman yapsak.? Hiç sınav düşünecek halde değilim."

KiMSiNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin