1.Bölüm

147 5 3
                                    

Tavan bana bakıyor ben tavana hangimiz daha beyaz acaba belkide altında bir kat siyah boya vardır da ben görmüyorumdur.

Kimse göremez bunu kimse bilemez insanın içindeki saklı acımasızlığın miktarını veya geçmişindeki kanı.

Off be ben nasıl bir rüya gördüm de bu kadar fazla dozda edebiyat fışkırttım dışarı.
" Selin. Selin ya ben kime konuşuyorum Selin bi cevap ver artık" dedim.

Dedim ama hanfendi duymuyor ki horul horul uyuyor. Eee tabi gecenin körüne kadar yatmazsa böyle olur işte ama ben biliydim böyle olacağını. Ne ise bu kadar mizah benim için bile fazla.

Yataktan tam kalkacağım,yok olmuyor.
Neden? Çünkü gördüğüm korkunç rüyadan sonra her yerim sırılsıklam olmuş.

Kan ter içinde kalmışım ama ters giden bi şeyler var çünkü ben şimdiye kadar gördüğüm hiçbir rüyadan sonra sabah kalktığımda yastığımı ıslak bir şekilde bulmamıştım.

Tuhaf! çok ıslak artık nasıl ağladıysam?

Tuhaf! çünkü ben ne gördüğümü hatırlamıyorum ama sadece nefes nefese dehşetle gözlerimi açtığımı hatırlıyorum.

Fazla düşünmedim ne de olsa sadece bi rüyaydı. Salak Selin beni uyandırmadığı için hemen kalktım ve üstüme giyecek bir şeyler seçtim beyaz askılı t-shirt ve bordo pantolonumu giydiğim gibi banyoya yardırdım.

Evet çok aceleciyim biliyorum ama ne yapayım bu gün üniversite hayatımın ilk günü. Banyonun kapısını açar açmaz selini klozetin üstünde uyumuş bir şekilde buldum.

Yanına gidip hafifçe dürttüm "Selin, selin, ya selin kalksana" dedim.

Selin de kafasını yavaşça bana çevirdi kollarını kaldırıp esner bir şekilde "5 dk dahaaaa" dedi.

Kulağına ağzımı yaklaştırıp avazım çıktığı kadar "KAAAAALLLLK!" diyerek bağırdım.

Yerinden bi sıçradı küfür ede ede kalkıp elini yüzünü yıkadı. İşte bu kadar deyip ben de tuvaletteki işimi hallettim. Makyajımı bitirdikten sonra hazırdım.

Selinin hazırladığı abuk subuk kahvaltıdan azıcık atıştırdım. Son olarak çantamı da hazırlayıp kapıya doğru koştum ince topuklulularımı giydim.

Dışarı çıktım. Neredeyse heyecandan elim ayağım titriyordu. Üniversiteye hep yürüyerek gitmek istemişimdir. Sora sora bağdat bulunur demişler ben de aynı taktiği kullanacağım.

Hızlı adımlarla yürümeye başladım.

Aynı zaman da yürürken yoldaki insanlara bu üniversitenin nerede olduğunu soruyordum.

Bazıları benden büyük olmalarına rağmen "abla vallahi bilmiyorum" diyorlardı. Bazılarıysa biliyormuş gibi yapıyorlardı ve yolu tarif ediyorlardı. Saçmalamayın tabiki de inanmıyorum biliyormuş gibi yapıp aslında bilmiyenlere.

Sonunda ıssız, insan geçmemiş gibi görünen sokaklardan birine girdim.

Böyle anlatıyorum ama yürüdükçe ve sokağın içine daha da çok girdikçe öyle olduğunu farkettim ama bozuntuya vermeden yürümeye devam ettim.

Sonbahar geldiği için yerdeki yaprakların üzerine bastıkça ürkütücü sesler geliyordu.

Ayrıca kaybolduğumu anlamam çok uzun sürdü. Salağım ben salak binsene paşa gibi metrobüsüne öyle gitsene mis gibi işte ama ben malım, mal.

Sonunda kendimi eleştirerek hiçbir yere varamayacağımı anlayınca geldiğim yönden geri dönmeye karar verdim.

Tam dönerken ayağım burkuldu acılar içinde yerde kıvranırken ayakkabım dikkatimi çekti.

İkisinin de topuğu kırık bir biçimde yerde duruyorlar.

Ama nasıl olur ben iki saattir topuğum kırık bir biçimde mi yürüyorum?

Olamaz nasıl fark edemedin böyle bir şeyi.

Ne ise deyip geçiştirdim çünkü ayağımın acısından göz yaşlarım yerle buluşmuştu bile ağlamamak için kendimi zor tutuyorum ama acı irademe üstün geliyor.

Yüzümdeki göz yaşlarını elimle sildikten sonra sonunda ayağa kalkmayı başardım.

Ama yine de tek ayağımın üstüne basamıyorum.

Yürümeye devam ettim etmesine ama uzaktan uzaktan gelen köpek sesleri ben yürüdükçe sanki daha da çok yaklaşıyor ve bu beni çok korkutuyor.

Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum ama korku ve acı yan yana geldiğinde acımasızlar bile kendini zor tutar.

Tabiki gelen sesler de daha da çok yaklaşmaya başladı aklımı oynatmak üzereyim.

Bi şey daha farkettim geri dönmek istediğim yolu da kaybettim ama iyi bir haberim var salak olduğum için telefon diye bir şeyin icat edildiğini unutmuşum.

Hemen yüzümü sevinç ifadesiyle gererek sol elimi sağ kolunun altına attım ama elim boşa düştü. Neden?

Çünkü çantamı düştüğüm yer de unutmuşum.

Hemen korkarak da olsa hızlı adımlarla çantamın olduğu sokağa girdim ne ise ki sokağın başında olduğu için fazla yürümeye gerek duymadan çantamın olduğu yöne gittim.

LANET OLSUN!!!

KÖPEKLER!!!

Burası köpek dolu. Ne yapacağım? Tamam korkma eğer korkmazsam sanırım köpekleri geçebilirim.

Evet,evet ya niye korkuyorum ki alt tarafı küçük, minicik bir köpek sürüsü ne olabilir ki en fazla ölürüm herhalde.

O kadar korkuyorum ki nefes alamıyorum. Adrenalin hormonu kusucam birazdan.

Tamam hazırım. İlk adımını attım. İkinciyide attım üçüncü.........

***

Sonunda tam çantamın önündeyim ama alamıyorum çünkü iki saattir karşımda duran ve çantama arka ayaklarıyla basan pittpull cinsi köpekle bakışıyoruz ve ben eğer kaçmaya çalışırsam işim biter.

Tüm köpekler pittpulla pittpull bana bakıyor.

Bundan daha kötü bir his olabilir mi ? Pittpull ne karar verirse onu uygulayacaklar sanırım hala beklemeye devam edicem diyecektim ki zil sesim olan ' Black Veil Brides' ın
-In the end- şarkısı çaldı.

Şarkının anlamından da anlayacağınız üzere sonum geldi.

Şarkı başlar başlamaz tüm köpekler aynı anda çantamı baktılar ama pittpull daha da sinirli bir şekilde bana bakmaya devam ediyordu ve ben sanırım altıma ettim.

Köpeklerden birinin havlamasıyla can havliyle koşmaya başladım.

Dannn, ouuuu. Bişeye çarptım. Kafam yarle buluşunca her yer

KARANLIK!!!!!

ACIMASIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin