20.Bölüm:Ölüm

355 45 0
                                    

Bazen ne yapacağımızı hatta ne tepki vereceğimizi kestiremediğimiz zamanlar olurdu. Aklınız karışır, mideniz bulanır, diliniz tutulurdu. Bu anlarda insan amansız bir kapana sıkışmış gibi hissederdi kendini ya da bu benim için böyleydi. Önceden bunu sık sık yaşamadığım bir gerçekti ama şuan buluduğum zamanda, her anımda hisseder olmuştum. Gelişen olaylar karşısında gayet dik dursa da bedenim ruhum aynı duvarlar arasında tekrar içerisindeydi ama şöyle bir gerçek vardı ki aidiyet duygusunu bu ortamda iliklerime kadar hissediyordum. Şuan yine aynı kapanda olduğumun farkındaydım.

"Umar bu o. Nasıl, nasıl oldu da ben ona bakmadan vurdum." O gece ormanda karşılaştığım mavi parlak gözlerin sahibiydi.

"Benliğin dışarı çıkmak için çabalıyor, iç güdülerin sen farkında olmasan da bir şekilde kendini belli ediyor."

Her ne kadar kurbanıma bakmasam da tam kalbine saplamıştım oku. Vücuduna giren ok büyük bir delik açmış ve kan sızmasına sebep olmuştu. Vücudundan gelen kokuyu hissediyordum. Çürümüş et.

"Sen de bu kokuyu algılıyor musun?" Umar içine derin bir nefes çektikten sonra benim duyabileceğim bir şekilde mırıldandı.

"Kan kokusunu mu?" Kelimeler dilinden her ne kadar fısıltı gibi dökülse de ses tonunun değiştiğini fark etmemek imkansızdı.

"Hayır." Tekrar havayı kokladım. "Çürümüş et kokusunu."

"O öldü ve sen ölüm meleğisin neye döneceğini hissediyorsun."

Tekrar yerde yatan cansız bedene baktığımda başıma bir balyozla vurulmuş gibi sarsıldım.

"Onu ben öldürdüm. Umar ben onu öldürdüm." Umar ayaklanıp yanıma geldi kolunu belime sararak beni destekledi.

"O ölmesi gerekiyordu. Öldü. Kendini suçlamayı kes, eve dönüyoruz."

"Ona ne olacak böyle mi bırakacağız." Umar, beni ve kendini her ne kadar cesetin tersine çevirse de dediklerimle duraksadı. Arkasına bakıp yerde yatan adama anlayamadığım bir bakış attı.

"Ait olduğu bir yer veya birileri varsa bulurlar."

"Onu buraya gönderenler yani."

"Onu buraya gönderenlerin pek umursayacağını sanmam. Büyük ihtimal izini sürecek bir piç bulup peşine takmışlardır." Sesinde ki sinirli tınıyı hissetsemde bir şey demedim.

"Hadi eve gidelim üşüme daha fazla." Ses tonunun hızla değişimi beni şaşırtsa da bir yorumda bulunmadım. Sadece mekanik bir şekilde başımı sallamakla yetindim.

Önüme konan kahvenin kokusunu içime çektim. Her şeyin üstüne bir kahve beni dinlendirebilecek ufak tefek şeylerdendi. Hala o adamı öldürdüğüme inanamıyordum ama garip bir şekilde içime ne bir pişmanlık ne de bir vicdan azabı çökmüştü. Garip bir şekilde içim boştu anlam veremediğim bir şekilde.

Umar karşıma oturduğunda gözlerimi ona diktim.

"Biliyor musun bunu öğrendiğimden beri aklımdan tek bir şey geçiyor."

"Kendi ölümünü hissetmek mi yoksa?" Olumsuz anlamda başımı salladım. Belki başka biri olsa bunu düşünebilirdi ama benim aklımın ucundan geçmemişti. Ben zaten hayata karşı son kozlarımı oynuyordum. Bu gizem, karmaşa çözüldükten sonra bu hayatta ha varmışım ha yokmuşum bir şey fark etmeyecekti.

"Sevdiğim birinin an be an ölüşünü hissetmeyi nasıl engellerim diye. Bu lanet gibi. Babam bana lanetli derken haklıydı belki de." Umar koltuktan kalkarak yanıma geldi. Önümde dizlerinin üstünde şaşkınlığımı gizleyemedim.

"Ne yapıyorsun?" Yüzüne yayılan gülümseme benimde gülmeme sebep olmuştu. Sanırım ikimiz de normal değildik.

"Sen lanetli değilsin Buğlem. Sen bir meleksin. Belki sana bahşedilen görev ağır gelebilir ama sen bu görevin altında ezilecek biri değilsin, sen benim gördüğüm en güçlü kadınlardan birisin." Birinin bu derece arkamda durması gözlerimi doldursa da o yaşın akmasına izin vermedim.

Umar silkelenerek yerinden kalktı. Daha demin ki sözleri söyleyen o değilmiş gibi rahat bir tavırla kahve bardağını alarak mutfağa yöneldi. Utanmıştı sanırım.

"Şimdi gelelim abine melek." Mutfağın kapısından çıkarken büyük bir coşkuyla söylemişti bunu.

"Ne yapacağız ki? Sonuçta abim o benim." Gözlerinden geçen duygular söylediklerimden mutlu olmadığını hissettirmişti.

"Sana zarar verecek kimseyi etrafında dolaşmasına izin veremeyiz. Sen farkında değilsin sanırım, seni istiyorlar, senin kanını. Düşünsene seni ele geçirdiklerinde masum kişilere olabilecek şeyleri."

"Umar ben çok yoruldum." Yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyorum ama Umar'ın hiddeti sönmüş yerine durgunluk hakim olmuştu. O da farkındaydı dik bir şekilde durmaya çalıştığımın ama her insanın bir kırılma noktası oluyordu.  Aynı bugün yaşadığım gibi. 

Umar yanıma gelerek beni sıkıca kucakladı.

"Merak etme melek her şeyin düzene girmesini sağlayacağım sana söz veriyorum."

Keyifle okuduğunuz bir bölüm olması dileğiyle. Yıldıza basmadan gitmeyin.

Cehennem KasabasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin