Beyoğlu'nda bir otel bulmalıydık. Her zaman kendimi en iyisi hissettiğim mekanlardandı. Arabayı park edecek mekan arıyordum. Baran yaptıklarıma anlam veremiyordu fakat babamı tanıdığım için ileride neler olacağı hakkında fikirlerle boğuşuyordum. Sonunda arabayı park ederek konuşmadan Baran'a bakıyordum. Fakat Baran'dan ses çıkmayınca konuşmaya başlamıştım.
"Biliyorum, yaptıklarıma anlam veremiyorsun. Fakat gerçekten de iyiliğimiz için yapıyorum. Babam bizi ayıracak. Bundan eminim. Ve ben senin yanında olmak istiyorum."
"Eğer bir gün birbirimizden ayrılırsak hayat bizi bir araya getirecek. Nerede, ne zaman, nasıl bilmem fakat getirecek. Bundan eminim."
"Ama biz ayrılmak için şans vermemeliyiz."
"Anın mutluluğunu yaşamaya bakalım. Kaderimize karşı gelemeyiz."
Bavulları bagajdan çıkararak yakın otel aramaya başladık. Dışarıdan bakıldığına göre samimi, hoş ve güvenli duran bir otel bulmuştuk. Etrafı inceleyerek içeri girdik. Lobide kimse yoktu. Bana sorarsanız demin dediklerimi geri almak isterim. Dışarıdan hoş dursa bile güvenli bir mekan değildi. Ses çıkartmamaya çalışarak arkamı dönerek çıkmak için adım attım. Olabildiğince sessiz davranarak çıktıktan sonra karşıdaki daha hoş mekan gözüme ilişti. Sütlü kahvenin rengi gibi boyanmış bina nasıl hoş durur diyebilirsiniz fakat bu sefer iyi bir yer olduğunu biraz da olda emin gibiydim. Kapısından girer girmez hoş karşılayan görevliler bu düşüncemi kanıtlamıştı. Hemen iki oda istediğimizi söylesek bile şu an bir odanın müsait olduğunu ve eğer başka oda müsait olursa haber vereceklerini söylediler. Kabul etmek zorundaydık. Ben bir daha kimseyle görüşmeyi düşünmüyordum. Odaya giderek eşyaları yerleştirmeye çalışıyorduk. Cam kenarındaki tekli yatak benimdi. Tabi daha Baran'ın haberi yok fakat ben bir şeyi beğendiysem vazgeçmem çok uzun zaman alırdı. Çiçekli rengarenk eteğimin üzerine beyaz tişörtümü giyerek telefonumu şarja takarak Baran'ın yanına yani balkona çıkarak yanına oturdum.
"Bar'a gitmek istiyorum."
"Hayır, Alara."
"Lütfen. Eğer sen gelmezsen ben gece giderim tek başıma."
"Geliyorum inatçı."
Ben balkonda oturmaya devam ederken Baran içeri girerek giyinmeye karar vermişti. Herkesin bu kadar hayran olduğu ve mutluluk verdiğine inandıkları sigarayı merak etmiyor değildim. Bir kere tadına baksam ne olurdu ki? Baran'ın masaya bırakmış olduğu beyaz çakmağını elime alıp bir yandan da sigarayı yakmaya çalışıyordum. Biri görse dalga geçmekte haklıydı. Dakikalardır bir sigarayı yakmakla uğraşıyordum. Sonunda yakmıştım ve ağzıma götürerek içime çekmeye başladım. Anında öksürmeye başlamıştım. Ekşimsi mi desem acımsı mı desem garip bir tadı vardı. Bakılırsa karşıdan cool gibi duruyordu fakat erkek arkadaşının yanında içen her kız bana göre kahvehane önünde oturan Ahmet amcadan farkı yoktu ya da bakılırsa tesisatçı Ali abi gibi bile durabiliyordu. Bir kere daha içime çeksem bir şey olmazdı. Bir kere daha içime dumanı çekmiştim ve bu sefer daha tatlımsı ve hoş bir tat gelmişti. İnsanların nasıl bağımlı olduğunu anlayabiliyordum. Arkamdan gelen bağırışla irkildim.
"Ne yapıyorsun sen!"
"Ne var, ne oldu?"
"Bırak elinden o sigarayı çabuk."
"Sen içerken ben bir şey diyor muyum?"
"Bırak diyorum sana!"
Sigarayı yere atıp ezdikten sonra sinirle kapıya doğru koşar adımla yönelerek kapıyı açmaya çalışıyordum fakat Baran sağ eliyle öyle bir kapıya kuvvet uyguluyordu ki açmak mümkün değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIRRIMA AŞIK OLUR MUSUN? #Wattys2016
Roman pour AdolescentsGünden güne kayboluyordu kız. Kendi acısında yanıp kavruluyordu. Kim isterdi ki böyle yaşamayı? Babasız, annesiz... Yoktu onun hayatında kimsesi. Eğer nefes almak yaşamaksa, evet yaşıyordu o da. Eğer bu yaşamak sayılıyorsa. Bu kadar mutlu gezenlere...