Bu sabah her daha bir mutlu uyandım nedense. Kalktım üstümü değiştirip fırına gittim poğça ve simit aldım, eve gelip kahvaltı hazırladım. Ve sevgili arkadaşlarımı kaldırdım. Yan kapı komşularımızı çağırdım.
B:O selamlar. Böyle kapı komşusuna can kurban.
D:Siz 3 kişi değil miydiniz?
Cü:Üçüncü ve yakışıklı olan gelemedi bizle idare edeceksiniz artık.
A:Tabii canım hiç problem değil.
Ve kahvaltı masasına oturduk. Çaylar geldi, simitler koparıldı. Kahkahalar gırla...
Kaandan
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden...
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.Tam olarak böyleydi hayatım. Bağlanmayacaktım, yapmayacaktım. Ama aşk illeti bir kez geldi mi kurtulamıyordun. Sinsi sinsi yanına gelip bir anda kuşatıveriyordu etrafını. Bazen bir bakış, bazende gülüş bu illete bağlıyordu seni. Önce ayaklarını yerden kesiyor sonra da olanca hızıyla yere çakıyordu. Hele bir de annesiz büyümüş bir çocuksan daha çabuk bağlanıyordun bir kadına.
Zamanında şişko, gözlüklü, on dokuz yaşında bir çocuk vardı. Bir kızı seviyordu. Ama nasıl sevmek. Bir Şubat akşamına kadar kız da onu seviyor sanıyordu. Ama o Şubat akşamı üniversiteden gelince bilgisayarını açtı ve ona gelen e-postayı gördü.
Şimdi 23 yaşında çakı gibi bir çocuk vardı. Her kızın ona hayran olabileceği türden karizması ve kazık yemiş kalbiyle...