first and last

63 4 8
                                    

Genç kadın ayakkabısız ayağının tabanını kaşındıran toprak eşliğinde yürüyordu. Güzel, temiz havanın verdiği rahatlık ile gülümsedi. Sık ağaçlar yürüdüğü yolu daha da güzel hale getirmiş ve insanı yürümeye teşvik edebilecek hale gelmişti. Ay, ağaçların açık bıraktığı bölümlerden usulca girip ortamı aydınlatıyordu. Kadın, beyaz, uzun elbisesini elleri ile kavrayarak kirlenmemesi için biraz yukarı kaldırdı. Saçlarının siyah oluşuna rağmen teni beyaz denilebilecek kadar saf ve masum gözüküyordu. Saçı dalgalı ve oldukça şirindi. Zaman da geri veya ileri gitsek, o zamanlar da bile beğenilebilecek güzellikteydi. Yer ve zamanı önemli değildi, doğduğu zamandan bu yana vücudunda hiçbir oynama yapılmamışken her yere uyum gösterebilirdi. Kafasını kaldırıp ağaçların arasından yıldızlara baktı neredeyse yıldızların hepsini görebildiğini düşündü. Ne imkansızdı ki bu dünyada?

Yarım saatlik bir yürüyüşün ardından gördüğü kulübenin verdiği sevinç ile kapıya koştu, mutluluğunu saklamakta çok beceriksizdi kadın. Ama ne lüzumu vardı değil mi? Mutluyken olmayacakta ne zaman olacak? Elini kapıya yerleştirip birkaç kere tıkladı. Kapının açılmayacağını düşünüp üzüldü genç kadın. O umudunu kaybetmişken kapı yaşça ondan büyük gözüken beyaz saçlı bir adam tarafından açıldı ve ilk önce kadını inceledi. Hiç tanımadığı bir kadın ona gülüyordu, nüktedan olduğunu mu düşünüyordu? Beyaz tenli, siyah saçlı kadın konuştu, "Yarına kadar burada kalabilir miyim efendim? ". Yaşlı adamın da yüzün de bir tebessüm belirdi, belki de dertleşebilirlerdi bile. "Tabii ki de." dedi. Genç kadın içeriye ilk adımını attığında adam odasına zar zor çıkıp ona yumuşak eşofmanlar ve çoraplar getirdi, artık ne kadar rahat olursa. Genç kadın yaşlı adamın getirdiklerini giydikten sonra adam ona sıcacık bir çay getirdi, bu kadını daha da mutlu etmiş ve rahatlatmıştı. Birkaç dakika sonrasında adam konuştu, "Ne işin vardı burada küçüğüm? Dışarısı tehlikeli, hem de bir orman da. Dikkatli olman da fayda var.". Kadın gülümseyip cevap verdi, "Aslında pek sorunum yok efendim. Sadece birilerini görebilmek için buralardayım.". Adam da güldü, seviyordu bu kadın, belliydi. Merak etti bu masum sevginin kim için olduğunu. Bilse hemen kavuşturmaya çalışırdı o adamı ve kadını.

Aradan yarım saat geçti ve onlar havadan sudan konuşmayı kesti. Yaşlı adam gençken kaybettiği güzel kadınını anlatmaya başladı. "Her şey yaza ait bir günde gerçekleşti. Aslında o gün dışarıya çıktığım da yapmayı hedeflediğim şey bir dondurma almaktı fakat karşıma o çıktı. İnanır mısın? İnsanlar romantik, narin başlangıçlar yaparken biz neredeyse bir dondurmacı da tanıştık. Senin gibiydi o da mavi gözleri siyah saçları ve beyaz bir ten. Çok güzeldi. Hayatımı düzene soktu diyebilirim. Birkaç karşılaşmadan sonra ciddi bir şekilde görüşmeye başlamıştık. Ben ona ömür boyu birlikte bir hayat geçirmeyi teklif ettiğim de o kabul etmişti. O zaman ki sevincimi anlatamam sanırım. Düğünümüzde gözleri kadar mavi bir çiçek taşımıştı, o hala odam da durur. Evlendik, mutluyduk. Birkaç sene sonra bir trafik kazası ile onu kaybettim. Bana kalbim derdi. Benim için dünyada ki en güzel iltifat. Hatta bir keresinde onunla yıldızları izlerken bütün yıldızları yattığı yerden görebileceğini söyledi, bu hayatta ne imkansız ki? O benim her şeyim.". Genç kadın tebessüm etti, yaşlı adam da ona karşılık verdi. Birkaç dakika daha konuştuktan sonra ikisi de yattı. Kadın düşündü kendi kendine, adam, ne kadar da güzel seviyormuş meğer. Zor da olsa yatağa sinip gözlerini yumdu. Uyudu. Milyar tane yıldızın altında.

Henüz gece iken kadın, ayağa kalkıp beyaz elbisesini tekrar giydi ve ardından yaşlı adamın odasına çıktı. Adamın gözleri kapalıydı, nefes almıyordu. Kadının gözünden bir damla yaş süzülürken odada ki mavi düğün çiçeğini eline alıp adamın yanına yattı. Kadının yüzünde ki yumuşak, pürüzsüz hatlar kayboluyor yaşlı adamın yüzündekiler gibi sarkık, şirin yüz hatlarına bırakıyordu kendini. Kadının saçları ise beyaz oluvermişti bile. Yanında ki adama sarıldı ve fısıldadı, "Ben geldim, kalbim.".

Ve aşıklar yeniden kavuşup kavuşup bu sefer birlikte öldüler. Milyar tane yıldızın altında.

It's just another night
Sadece başka bir gece
And I'm staring at the moon
Ve ben aya bakıyorum
I saw a shooting star
Bir çekim yıldızı gördüm
And thought of you
Ve seni düşündüm
I sang a lullaby
Bir ninni söyledim
By the waterside and knew
Deniz kenarında ve biliyordum
If you were here,
Eğer burda olsaydın
I'd sing to you
Sana şarkı söylerdim
You're on the other side
Sen diğer taraftasın
As the skyline splits in two
Ufuk çizgisini ikiye böler gibi
I'm miles away from seeing you
Seni görmekten kilometrelerce uzağım
I can see the stars
Yıldızları görebiliyorum
I wonder, do you see them, too?

Merak ediyorum, sen de görebiliyor musun?

a billion starsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin