Gözleri çok masum bakıyordu. Hayali hayatımı yansıtırmışçasına. Şu yaşıma kadar onun kadar masum biri görmemiştim, erkek olarak.
Zilin çalmasıyla yerimden kalktım hırkamı üstüme geçirdim ve masanın altından telefonu aldım ardından sınıftan çıktım. Hızla lavaboya ilerledim. Kapalı hava içimi fena halde sıkmıştı. Yüzümü yıkamaya başladım. Buz gibi su çok iyi gelmişti. Hızla cebimden selpak çıkartıp yüzümü sildim musluğu kapattıktan sonra saçımı düzenledim ve çıktım. Sınıfa doğru ilerlerken karşı camın aydınlığından karşıdan kimin geldiği belli olmuyordu. Sınıfın önüne gelince onu gördüm. Tüm şebekliği ile önümüzden geçiyordu. Kalp acısı kadar sıkıcı bir şey yoktu bu hayatta. Kolunu tuttuğum kapı arka taraftan açılınca dikkatim kapıya kaydı kapı açılınca karşıma Bahadır'ın çıkması daha sinir bozucu oldu.
"Sarı, ne yapıyorsun" diyerek güldü ve az önce baktığım yere baktı. Gülümsemesi hafif silinirken "Tamam ya neyse gir içeri" Allah'ım ne kadar dengesiz bir çocuktu bu ya?
İçeri girdikten sonra kapıyı ardımdan kapattı. Sınıf müzik dersi için aşağı inmişti boştu yani. Duvara yasladığım sırtım aşağı doğru kayarken. Ellerimle yüzümü siper ettim. Rüyanın etkisinden daha yeni yeni çıkmaya başlamıştım.
"Ben seni hep bekledim, beklerim de ama zamanımız daralıyor. Zamanımız çok az. Seni benden beni de senden alıyorlar. Ve en kötüsü de ne biliyor musun? Bunlar olurken senin ruhun bile bilmiyor."
"Seni sevmiyorum, artık seni benimsiyorum. Seni görmeden günüm saçma salak geçiyor."
Bence sadece ben bu konulara çok takıyorum. Aslında o çocuk beni tanımıyor bile. Tamam, yeter bu kadar duygusallık. Bak Bahadır ve o kavga ettiler üstüne gittin bir de Titanik 2 izledin. Ne bekliyorsun ki?
Yerden kalkıp masamın üstünde duran sudan iki yudum içtim ve boğazımdaki acıyı geçirmede yardım etti.
Müzik defterimi ve kalemimi alıp kapının kolunu tuttum gene derin bir nefes aldım ve 'ordadır umarım' diyerek kapıyı ittirdim. Evet, ordaydı. Sınıftan çıkıp yavaş bir şekilde kapıyı kapatırken gülümsedim. Sonra merdivenlerden tarafa olan onun zıttına gittim. En alt kata inip konferans salonuna girdim. En önde Umay'ın yanına gittim.
Müzik öğretmeninin gelmesiyle hoca gitarı eline alıp klasik şarkısını çalmaya başladı. Ama bu sefer bu şarkıyı daha iyi anlıyordum.
Yalnızlık alır götürür,
vay beni, yazık bana.
Eller böyledir, hep ayırır, karısıp Sevdalara...
Eller böyledir, hep ayırır, karısıp Sevdalara...♥♥♥
Yağmur daha hızlı yağmaya başlamıştı zilin çalmasıyla hoca dışarı çıktı sınıftan da iki üç kişi çıktı. Ben kalır mıyım? Bende bir dolanıyım dedim sınıftan çıktım merdivenlerden inip tekrar diğer merdivenlerden çıktım. Sınıfın önüne gelince Bahadır ve o çocuk karşı karşıya duruyorlardı. Bahadır sinirliydi bu ellerini yumruk yaptığından belli oluyordu. Çocuğun yanında 2-3 arkadaşı vardı Bahadır'ın yanında sadece Anıl vardı. Kavga edecek gibi duruyorlardı. Hızla yanlarına gittim. "Hayırdır Bahadır?" Bahadır önce bana daha sonra çocuğa baktı. Gözlerim Anıla kaydı "Anıl?" Bahadır derin bir nefes aldı. Çocuklar yanımızdan ayrılırken Bahadır çocuklardan birini gösterdi. "Bu çocuk var ya" Çocuk durdu olduğu yerde. Bahadır biraz bağırarak söylüyordu bu cümleyi. Karşı sınıftan eski sevgilimin çıkmasıyla da onaylamış olduk. "Bahadır..." onun sesi de gelince Bahadır'a odaklandım. "Eee?" Bahadır gözlerinin kapatıp tekrar açtı "Senden hoşlanıyor muş!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seversem Sever misin?
Chick-LitHer rengin bir anlamı vardı onun için. Bazen özlemi yansıtan gri, bazense mutluluğu anlatan mor. Bazen hayatın devam ettiğini yansıtan turuncu, bazense en çıkmaz zamanda dahi sana ışık tutan buz mavisi veya seni çıkmaza sürükleyen tüm kapıları kapat...