Yerle yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü,
Kavim göçlerinden bu yana ağlayan
Ve durmadan
Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler
Çalan, çaldıran, yakalatan
Adı bende gizli bir kadındı İstanbul
Şehre bir yağmur yağdı,
Ben ağladım...
Sana benziyordu İstanbul, her şeye rağmen güzel, hep dopdolu, insanı fark etmeden içine çeken, esir eden, sürükleyen... Biraz da bana, içlerinde, derinlerinde karanlıklar saklayan, sadece çok yakından bakarsan, içine dalarsan görebileceğin... İç içe geçmiştik, İstanbul'un iki yarısı, aydınlık ve karanlık yüzü...
Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizans'tan
Yalan dolan yoktu gözlerde, sadece ses...
Verilen sözler birdi, edilen yeminler sıfır.
Eşyalar alındı, fotoğraflar söküldü yerlerinden,
Bir aşkın izlerini yok edecek yeni bir aşk sipariş edildi yeniden.
Bir şehre yağmur yağdı,
Ben ağladım...
Eski, kadim bir acı bu, severken ayrılmak... Yüzyıllardır bu kıyılardan, kim bilir kaç sevgili gözyaşlarıyla veda etti birbirine. İstanbul kim bilir kaç aşığa şahitlik etti, içi kanayarak kalbinin yarısını bıraktığı insandan uzaklaşıp giden.Fakat gözler... Her ayrılıkta, asıl söylenmesi gerekeni gözler söyler. Dudaklardan dökülen elvedalar, "yoluma devam edeceğim"ler, "bitti"ler, sadece kelimeler... kelimeler...
Kim daha çok yalan söndürdü çay bardaklarında?
Hangisi talandı demli öpücüklerin?
Ve buğularda yitirilen kimin adıydı?
Bir aşktan diğerine kaç saatte gidiliyordu?
Soyulur muydu kabuğu hayatın?
Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı?
Yağmur şehre bir yağdı,
Ben ağladım...
Aşk hep bir yarıştı aramızda, bir üstün çıkma çabası, ikimizin de kazanmak için deli gibi çırpındığı bir oyun... Ne çok yara aldık bu oyunda, ne çok kan döktük, defalarca düştük, tekrar kalktık sonra, nakavt olmamalıydık çünkü, oyun devam etmeliydi, hep devam etmeliydi. Biliyorduk, oyun bittiğinde aşk da biterdi, bitmemeliydi o yüzden, kan revan içinde kalsak da bitmemeliydi. Biz bilirdik birbirimizin yaralarını sarmayı...
Ben en çok seni götürdüm giderken,
Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları.
Yardan düşmüştüm, yaralarım yardan armağandı,
Kutsal kitabımdı ziyan edilmiş sevgililer atlası.
Ben sevmeyi beceremedim, belki de sevilmeyi,
Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı.
Gitmek... Kolay gibi görünüyor değil mi? Hadi, sadece bir ayağını diğerinin önüne koyacaksın işte, çok basit... Olmuyor oysa, sanki betondan ağırlıklar bağlı ayaklarıma, gidemiyorum... Yabancı olduğum bir şey değil kalp kırmak, ziyan edilmiş sevgililer atlasım ağzına kadar dolu. Oysa sevmek, işte o başka bir şey. Cesaret istiyor, mantıksız olmayı, bencil olmayı gerektiriyor. Ama verdiğim sözler var benim, asla söze dökülmese de... Kendim üzülmek pahasına üzemeyeceğim insanlar var. Araftayım sanki, gitmek için de, gelmek için de bir adım var atmam gereken, atamıyorum...
Ben yağmur ağladım, bir şehre yağdı,
Ben şehre ağladım, bir yağmur yağdı,
Ben bir ağladım, şehre yağmur yağdı...
Yorgun, kırgın iki aşığız şimdi... Aramızda tek bir adımlık mesafe, ne sen atabiliyorsun ne ben. o bir adımlık mesafe büyüyor, büyüyor, adeta bir uçuruma dönüşüveriyor, biz uçurumun iki farklı kıyısında, birbirimize bakıyoruz. Gidemiyoruz, kalamıyoruz, baş edemiyoruz, teslim olamıyoruz...
Ben...
Yağmur...
Ağladım...
*Yılmaz Erdoğan'a saygılarımla...