"Ne gibi şeyler?" diye sordu oda benim gibi öne eğilir ellerini bacaklarının üzerinde kavuşturmuştu.
"Aslında sana ihtiyacım olduğu bir konu var diyelim."
Tek kaşını kaldırıp yüzüme dikkatlice bakarken, "Nasıl yardım edebilirim?" diye sordu.
"Kaçtığımız yere geri dönmek istiyorum."
Sesim koridorda yankılamıştı. Keskin ve toktu. Ve bu dediklerim Mert'in gözlerinin faltaşı gibi açılmasına neden olmuştu.
"Ne?" Sesinin yüksek çıkmasına engel olamadı.
"Oradayken kolumda bir saat vardı. Hatırlar mısın bilmiyorum ama o saat benim rahmetli babamdan bana kalan son hatıraydı. Anneme söz vermiştim. Onu bulmalıyım. Onu geri almalıyım!" Ellerimle başımı sıkarken ona çıkıştım. "Ayrıca onları polise ihbar ettim!"
Hiçbir söylemeden yüzüme bakmaya devam ederken ekledim. "Benimle oraya gelmene ihtiyacım var..."
"Sen delirmişsin," diyerek bana çıkıştı. Ayağa kalkarken, bende peşinden hemen kalkıp yanına gittim. "Son bir iyilik istiyorum senden lütfen..."
Doktor beyin aniden açılan kapısıyla gözlerimi ona diktim. Doktor, elindeki dosyalara gülümseyerek bakıyor Mert'e yüz ifadesi ile birlikte bir şeyler çağrıştırmaya çalışıyor gibiydi.
"Rahatsız ettiğim için üzgünüm. Önemli bir haber vermem gerekiyordu," dedi doktor bey bana bakarken.
"Bir saat sonraki randevumuza geç kalmamaya çalışırım," dedi Mert doktor beye karşı gülümseyerek. Eliyle ensesini kaşıyıp yüzüme dikkatlice bakmıştı. Sanki benim hissetmiş olduğumu anlayabilmiş gibi. Ama ben anlamıştım, en önemlisi hissetmiştim. Buruk bir gülümseme gönderdim her şeyin yolunda olduğunu ona hissettirmek için. Aynı benim gibi...
Mert, doktor beyin konuşmasına daha fazla izin vermeden kolumdan tutup beni koridorda yürümem için hafifçe ittirmişti. Beyazın en açık tonunu andıran yüzler gözümün önünden hızla geçiyordu. Onlara bakarken birkaç çocuk gördüğümde, kimsesiz çocukların yüzüne bakmış gibi hissetmiştim. Farklıydı, anılar tekrar tekrar hafızamdan alınıp yerine koyuluyor gibiydi.
Bir müddet sonra hastanenin çıkışına geldiğimizde, Mert ile aramızdaki sessizliği bozan ben olmuştum. Eğer ben konuşmasaydım. Konuşan biri olmayacak gibi görünüyordu.
"Şey, oraya gidiyoruz değil mi?" Utanarak, kendimce saçma bir soru sormuştum.
"Orada kimsesin olmadığına emin misin?" diye sordu, hastaneden çıkarken.
"Aslında emin değilim," diyerek yanıtladım sorusunu. "Kapıya gidelim eğer yakalanmadılarsa geri döneriz. Lütfen yardım et bana."
Hastaneden tamamen ayrıldıktan sonra karşıdan gelen taksiden bir bayan indi. Taksi önümüze doğru gelirken durdurmak için elimi kaldırdım. Mert'in anlamsız bir şekilde bana bakıp kaldırdığım elimi indirmesiyle ona döndüm. "Bir motorsiklet kiraladım. Korkmuyorsun değil mi?"
Başımı hayır anlamında sallayıp korkmadığımı ima ettim. Gülümsedim.
"İki dakikaya geliyor beni burada bekle tamam mı?"
Gözlerimi kapatıp, "Tamam" dedim. Ellerimi ceplerime sokup soğuğun vücudumdan uzak durması için her şeyi yaptım. Burnumun kızardığını hissedebiliyordum.
"O zaman," diye bağırdı motorsikleti çağırıp yanıma gelirken. "Atla bebek!"
Gülümseyerek elindeki kaskı bana verdikten sonra aldığım kaskı kafama geçirip motorsiklete bindim. Bir anda gaza yüklendiğinde bir şeyler hissetmiştim. Mert'e sımsıkı sarılırken Tilki ile olan düşünceler beynimi işgal etmişlerdi.Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım ve kendimi soğuğa bıraktım.
Mert, motoruyla bizi çöplüğe getirdiğinde etrafıma bakınma hissi ile karşı karşıya geldim. Sokaklar boş ve ıssızdı. Her zaman olduğu gibi.
Mert' e kaskı verip ona bakmaya başladım. "Girelim," dedim derin bir nefes alıp. Birbirimize bakarak içeri girerken köpeğin yerinde olmadığını farketmiştim. Rahatlamıştım. Köpek yerinde değilse onlarda yerinde olmayabilirlerdi. Ayrıca köpeklerden de korkardım ama severdim hayvanları. Bana bir zararları yoktu çünkü.
Gecekondunun önüne geldiğimizde öndeki iki camdan içeriye bakmaya çalıştım. Kimse görünmüyordu. Mert kapıyı ittirirken bir anda açılı vermişti. O anda aramızda kısa bir bakışma geçti. Polisler buraya gelmişti. Şans, bugün benden yanaydı.
Kapıdan içeri girerken ellerim titriyor, kendiliğinden yavaş yavaş hareket ediyorlardı. İçeri girdiğimizde, ilk gelişim gözümün önüne gelmişti. Burayı yöneten adamın silüeti gözümün önündeydi. Yerdeki minderlerden duvara yakın olan tarafta duvara yaslanmış bir şekilde oturuyordu. Hemen kafamı salladım. Yerdeki minder boştu.
Salondan çıkıp kimsesiz çocukların ve benim kaldığım odaya girdiğimde derim bir nefes almıştım. Arkamda Mert vardı ve ne yaptığımı dikkatli bir şekilde inceliyordu. O, benim yanımdan çıkarken her yeri aramaya başladım. Bütün yatakları, minderleri darmadağın etmiştim. Ama yoktu. Bulamıyordum.
Oradan çıkıp Tilki'nin 'Baba' dediği adamın kaldığını sandığım odaya girdim.
Koltuğun, minderlerin altlarına bakarken fazlasıyla seri davranıyordum. Önce yastık ve yorgan olan tarafları bozmuş sonra halıları çekmeye çalışmıştım. Sonuç nafileydi. Ortada saat filan görünmüyordu .Son örtüyü de kaldırdığımda hiçbir şey bulamamıştım. Gözlerimden yaşlar kendiliğinden firar ediyordu. Onu bulmak istiyordum. Onu gerçekten bulmak istiyordum.
Elimin tersiyle gözümden yaşları silerken kaldırdığım örtünün arkasında bir fotoğraf durduğunu gördüm. Küçük, iki erkek çocuğu ile birlikte, genç bir adam duruyordu. Birbirlerine sarılmışlar aynı zamanda yüzleride gülüyordu. Bu adam bana birini hatırlatıyordu. Belki Tilki'ydi Belki de Mert...
Fotoğrafı, kitabı yaptığım gibi karnıma koyup görünmemesini sağlarken derin nefeslerin alıyordum. Saatimi bulmalıydım. Gerekirse polise, tekrar tekrar bile gitmeliydim.
Mert'in yanına, bizim kimsesiz çocuklarla kaldığımız odaya dönerken aralık kapıdan onu yere oturmuş elindeki defterin sayfalarını karıştırırken buldum. O da benim gibiydi. Gözyaşları defterin sayfalarını ıslatıyordu.
İçeri girerken beni farkettiğinde hemen arkasını döndü. Gözyaşlarını bana göstermemek için aceleyle silerken, "Lütfen" dedi yavaşça. "Beni böyle görmeni istemiyorum."
İçimi büyük bir hüzün duygusu kaplarken kendime değil Mert'e, yaşadıklarına üzüldüm. Bana dönmesini sağlayıp ona sımsıkı sarılırken gözyaşlarının dinmesini istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|KİMSESİZLER| (Tamamlandı)
Teen FictionBir ceza ne kadar sürer? Bir hafta, bir ay. Belkide yıllar boyu... Normal bir okulda verilen, gereksiz bir cezanın maceralarla buluştuğu bir gizem hikâyesi. Kitaplar; insanı sadece geliştirmez, getirir, götürür, aratır belkide acıtır... Bazen acılar...