"Yapman gereken tek şey Ethan'a yakın olmaktı! Altına girmeye çalışmak değil," diye bağırıyor aşık olduğum sesiyle.
"B-Ben," kekeliyorum. Ne diyeceğimi bilmiyorum. Kelimeler birbirine karışıyor. Hepsi kafamı meşgul ediyor. Sanki konuşmayı unutuyorum. Kelimelerin anlamlarını unutuyorum.
Bana doğru birkaç adım atıyor. Elini havaya kaldırdığında kendimi korumak için ellerimi kaldırıyorum. O sıra gözlerinden gözlerimi ayırmıyorum. Kısa bir an. Çok kısa. Belki iki saniyeden bile az. Gözlerinden pişmanlık geçiyor.
Elleriyle bileklerimi tutup aşağı indiriyor. Kafasını boynuma gömüp konuşmaya başlıyor.
"Seni ne kadar kıskandığımı göremiyor musun?" diyor.
"Dışarı çıkmanı yasaklıyorum çünkü kokun, başkalarına ulaşıyor. Başkaları görüyor seni. Elimden alacaklar diye korkuyorum Selena. Görmüyor musun sana ne kadar aşık olduğumu? Eski günlere dönmeyi öyle çok istiyorum ki," diyor. Kafamı karıştırıp duruyor. En iyi yaptığı iş bu değil mi zaten?
"Marcus seni yeni cezana götürecek. Şu geceliği giy Selena," diyor. Az önce beni sevdiğini söyleyen o değil miydi?
Odadan çıkıyor. Gecelik, siyah ince saten. Bunu giymemi neden istiyor bilmiyorum. Kalçalarımı bile zor kapatacağına eminim. Daha fazla sorgulamadan giyiyorum. Bekletmem onu daha çok sinirlendirebilir.
Çok fazla geçmeden odaya geliyor ve üzerime uzun bir mont giydiriyor.
"Birilerinin seni böyle görmesini istemiyorum," diyor. Elimi tutup odadan çıkartıyor. Daha sonra evden çıkıyoruz. Arabaya geldiğimizde korkudan ölüyorum. Neler yapacağını düşünüyorum. Ne yapabilir ki?
Terk edilmiş gibi duran bir yerin önünde duruyoruz. Arabadan indiğimde karşımdaki eski binaya bakıyorum. Bir tabela var fakat okunamayacak kadar kötü durumda gözüküyor.
Zayn, kapıyı yavaşça açıyor. Sol tarafta küçük ekran bir televizyon, sağ kısımda ise kasa tarzı bir yer ve karşımızda büyük bir kapı var.
Zayn yavaşça üzerimdeki montu alıyor. Eğilip ayakkabılarımı çıkartıyor. Benim aksime o, montu ile duruyor.
Karşımızdaki kapıya gelene kadar tuttuğu elimi bırakmıyor. Ben ne olduğunu anlamadan kendimi içeride buluyorum. Zayn çoktan kapıyı kapatıp buğulu camın arkasından bana bakıyor. Kilit sesi geliyor sonra.
Kapıya vurup, bağırmam bir şey ifade etmiyor. Soğuk cildime çarpıyor. Titremekten öleceğimi düşünürken etrafıma bakıyorum. Yüzlerce kesilmiş hayvanın arasındayım.
Bunu yapmış olamaz, değil mi? Bu adice! Soğuğa katlanabilirim belki fakat bu..
Kendimi daha fazla tutamayıp olduğum yere midemi boşaltıyorum. Ayaklarım bedenimi taşıyamıyor. Biraz sonra yere yığılıyorum. Etlerin arasında, kendi çıkarttıklarımın üzerinde ölüme yaklaşmayı umut ediyorum.
Üzerimdeki ince kıyafetlerden dolayı soğuğu tüm hücrelerimde hissediyorum. Üşümüyorum. Alışmış gibiyim belki de. Havanın soğukluğu eskisi kadar yakmıyor canımı. Hissizleşiyorum. Biliyorum ki, yakında hepsini bitecek. Biliyorum ki, yakında öleceğim.
Etlerin kokusu geliyor burnuma. Normalde et yemek bir köşede dursun, yaklaşamazdım bile. Zaaflarımı biliyor, diyorum içimden. Beni tanıyor.
Önce cızırdayan bir hoparlör sesi geliyor. Ses uyuşmak üzere olan beynimin içinden geliyor sanki. Kulak tırmalayan bu ses on üç saniye sonra sonra eriyor.
"Ah, sevgili Selena. Üşüyor musun?" diyor. Bu o. Zayn.
Sesimi çıkartmıyorum. Ona karşı zayıf görünmek istemiyorum. Soğuk derime işliyor artık. Üşümüyorum. Biliyorum ki, öleceğim.
"Bana cevap ver!" diye kükrüyor hoparlörden. Sesi etrafımı çeviriyor. Az önceki kararlılığımdan geriye bir şey kalmamış. Cesaretimi arıyorum içimde bir yerlerde.
"H-Ha," diyebiliyorum. Dudaklarım aralanmıyor bile. Çenem kasılmış. Küçük bir duraksama yaşıyorum. "-yır."
"Küçük Selena. Sana dediklerimi yapmanı söylemiştim. Sonucun bu olacağını biliyordun," diyor. Dediklerini yapmıştım zaten.
"Şimdi seni orada ölüme terk etmek ve işkence çektirmek arasında karar vermeye çalışıyorum. Sen ne istersin Marie?" diyor. Canımı yakan kesinlikle soğuk değil. Canımı yakan hâlâ delice âşık olduğum adamın bana yaptıkları. Oysa sekiz yıl önce her şey ne kadar güzeldi.
"Özür dilerim," demeye çalışıyorum. Sesimi duyduğundan, nasıl duyduğundan habersizim.
Önce yine o cızırdama sesleri çıkıyor. Bu sefer on sekiz saniye. Sonra kapı açılıyor. Et fabrikasının büyük kapısından içeri ölüm giriyor. Ela gözlerini benimkilere denk getiriyor.
Benim üzerimdekilerin aksine o montla duruyor. Üzerime ince bir gecelik giydirmek onun fikriydi zaten.
Gözleri tuhaf bir hâle bürünmüş. Sinirli, pişman, kendinden emin, sevgi dolu, nefret dolu.. O tüm duyguları elalarına saklarken benim kahverengilerim dünyaya bir daha açılmamak üzere kapanıyordu.