Havanın soğuğu hücrelerime işlerken akan burnumu ve gözyaşlarımı sildim. Kötü bir gündü bugün benim için. Son bir kaç yıldır bu kavgalar şiddetini oldukça artırmıştı. Ve zararlı çıkan ben ve kardeşlerim oluyorduk. Tam herşey bitti derken tekrardan başlıyordu. Tam mutlu oldum derken tekrar ve tekrar mutsuz oluyordum. Yaşam döngüm sanki mutsuzluk adlı bir programa bağlıymış ve sürekli o program üzerinden işliyormuş gibi devam ediyordu. Ve nedense genelde hep aynı sorunlar oluyordu. Belki benim hayatımın aptalca bir kuralıydı bu. Mutsuzluğu empoze etmişler gibi o doğrultuda ilerliyordum. Fakat ben değil insanlar o mutsuzluğu benim şu geniş hayal dünyama sokuyor sanki onu yaşamak zorundaymışım gibi hareket ediyorlardı. Aslında yapay bir kukla gibiydim. Etrafımda bana verdikleri yönde ilerliyor ve duruyordum. Adımın anlamını yaşamaktan çok sadece taşıyordum. Beritan'dı adım. Anlamı ise özgürlük. Oysa ki özgürlük kavramını taşıyordum sadece. Özgür değildim. Temiz de değildim. Koca bir dünya hayallerim vardı benim. Benden alınan, çalınan. Kirli bir bedenim vardı.
Düşüncelerimin ağırlığı üzerime çökünce nefes alamayacak gibi oldum. Şu bulunduğum ortamdan kurtulmak ve nefes almak istiyordum. Acıyan sol tarafıma bastırmak ve hatta o acıyı susturmak istiyordum. Fakat nafile. Acı bir uyuşturucu gibiydi benim için.
Omzumda hissettiğim el üzerine ıslak gözlerimi elin sahibine çevirdim. Kaan.. En değerlim. En çok ihtiyacım olan insan..
''Güzelim.. '' dedi ıslak gözlerimi silip anlıma öpücük koyarken. Hıçkırıklarımı bastırmak amaçlı elimi Kaan'ın yüzüne koydum ve dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Arkadaşımdı.. Olması gerekenden farklı bir arkadaş. Kirli ve siyah sayfamda belki de tek beyaz olan şey. Bağlıydım ona. O geceden sonra. Kopamadım ondan. Onu görmediğim çoğu zaman saatlerce ağlardım. Sonra o gelirdi ve susturup giderdi. Biz farklıydık. Gri gibi..
Dudaklarımı dudaklarından çektiğim de ''Ne oldu sana? '' diye sordu. Bedenimi onun bedenine hapsederken konuştum. ''Yine kavga ettiler. ''
Sinirle nefes aldığını hissettim. Kollarını belime sıkıca sardığını. ''Ağlama! '' dedi sertçe.
Dediğini yaptım. Sustum. ''Ölüyorum kızım sen ağlayınca! '' dedi. Güçlükle nefes aldım. Bana olan bağlılığı, sevgisi sanırım ayakta durmam da en büyük etkendi. Bedenimi geri çektim. Tekrar yüzümü sildi. Kapının önünden kalkıp yürümeye başladım, başladık. Elini tuttum.
Havanın ılık olması güzeldi. Çok güzel..
Saatlerce yürüdük. Belki de daha yürüyecektik, annemin araması üzerine geri dönmüştük. Beni kapının önüne bırakırken tekrar alnımdan öpmüş ve sıkıca sarılmıştı. Ardından telefonumu sürekli açık bırakmamı ve her hangi birşey olursa onu aramamı söylemişti. Fakat oda biliyordu. Aramayacaktım. Bakmayın böyle davrandığına. 24 yaşında koca bir adamdı. Ben mi. 18 yaşında küçük bir kız.
Evin kapısından içeri girdim ve montumu askıya astım. Annem ve babam salonun ayrı ayrı köşelerinde oturmuş ve suratları asık bir şekilde bana bakıyorlardı. Birbirlerini bu kadar çok severken bu kadar çok kavga etmelerini anlamıyordum.
''Yemek yedin mi kızım? '' babamın sorusu ile bakışlarımı annem den çekip ona baktım. Moraran göz altları ve bitkin suratı içimi acıtsada cevap verdim. ''Yemek yedim baba. '' oda başını olumlu anlamda salladı ve tekrar bakışlarını benden çekip açık televizyona çevirdi. Annem ise tülbentini başından çekmiş ve o güzel kahverengi saçlarını açık bırakmıştı. Ve kanepeye uzanmıştı. Yorgundu. Oldukça yorgun. Artan kavgaları ve bu bilinmez nedenler.. Hepsi bir arada zehirli bir sarmaşık gibi onları sarmıştı. Annem ve babam, Heja ve Barlas olmaktan çıkmış başka bir kişiliğe bulanmıştı. Salonun ortasında dikilmeyi bırakıp odama doğru adımları attım. Kardeşlerim de büyük ihtimal kendi odalarındaydı.
Kapımı açıp odamın boğucu havasına ilk adımı mı attığımda gelen ağlama hissi ile beraber penceremin kenarına gittim. Ayaklarımı soğuk mermere koyup sırtımı da soğuk duvara dayadım. Cebimde ki telefonu çıkardım ve kontrol ettim. Genelde sessizdi telefonum. Uğraşmayı sevmiyordum. Fakat Kaan bu aralar kafamı dağıtmam için bir uygulama yüklemişti. Fakat oda ise yaramadı. Ekranın üstünde bir bildirim gördüğüm de oraya bastım. Bu bir mesajdı. Hemde o çoktandır Kaan'ın yüklediği uygulamadan gelen bir mesaj. İstemeyerekte olsa baktım mesaja.
~Merhaba.
Yazıyordu. Cevap vermeyecektim fakat kafamın dağılması için yazdım.
~Merhaba.
Kafamı camdan tarafa çevirdim. Kara bulutlar sanki bir maharetmiş gibi hayallerimle kaplı olan gökyüzünü işgal etmişti. Mavi dünyamı siyaha boyamıştı. Düşüncelerim sisli bir bulut gibiydi. Beni onlardan ayıran şey ise telefonum dan gelen bildirim sesiydi.
~Nasılsın?
Cevap gelmişti. Sordum kendime nasılım? İyi değilim ve bu yüzden yalan söylememe gerek yoktu. Doğru cevap verdim.
~İyi değilim. Sen?
Siz demek varken sen demişti. Ona uydum. Sen dedim.
~Ben iyiyim de sen neden iyi değilsin?
Hızlı cevap veriyordu. Onun aksine biraz daha düşünüp cevap veriyordum. Çünkü ruhum kaybolmuş gibiydi. Ve her an ters bir kelime ve ya cümle kurabilirdim. Düşündüm ve vereceğim cevabı aradım.
~İyi olmak için nedenler şart değil.
Oldukça saçma bir cümleydi bu fakat en doğru gelen cümle buydu bana göre. İnsanlar çoğu zaman mantıksız konuştuğumu söylerdi. Fakat ben onların aksine hep siyahı söylerdim. İnsanlar beyazdı. Ben ise siyah. Bu yüzden di mantıksız etiketi yemem. Tekrar gelen bildirim sesi ile beraber mesajı açtım.
~Haklısın. İyi olmak için hiç bir neden şart değildir.
İlk bölüm. Kısa oldu biliyorum. Fakat siz bunu giriş olarak düşünün. Olaylar çok bende. Sadece sabretmek gerek. Umarım sabırla okursunuz. Ve lütfen yorum yapın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Gizli Aşkım!
Ficção GeralYorum yapacaksanız da aklınızın varlığı ile yorum yapın. Gereksiz yorumlara gerek yok!