"Unutursun." diye fısıldadı Cem Adrian'ın, insanın ruhunu titreten sesi. Genç adamın gözleri acıyordu. Acılarını not aldığı defterinin bitmesine birkaç satır kalmıştı. Bu onun için sabrının ne kadar tükendiğinin göstergesiydi. Hep beş yüz sayfalık defter alır, her gün acılarını not alırdı. Yılın 365 günü tamamlandığında, defterin kaç sayfasının kaldığına bakardı. Bu senenin kendisi için zor geçtiğini, canının geçen her yıl daha çok yandığını, umut ışığının zamanla daha çok söndüğünü fark etti genç adam, 2013-2015 yılları defterlerini incelerken. 2013'de otuz sayfa artmıştı, 2014 senesinde bu sayı 10'a düşmüşken, 2015'de, şimdi o defter bitmişti.
Psikiyatriye gidemediği için bir taktik daha bulmuştu kendine. Pek kulağa hoş gelmese de, canı her yandığında, her ağlama seansında bir kesik atardı vücuduna genç adam ve her kesiğin derinliği, acısının derinliğini gösterirdi. Hep uzun kollu giyerdi, böylece acılarını sadece kendisi görürdü. Zaten okula gitmediği için, odasından da çıkmadığı sürece kimseyle görüşmüyordu. Aynı evde yaşamalarına rağmen babasıyla sadece mutfakta ya da banyoda karşılaşıyorlar, bu fiziki görüşme haricinde ruhsal olarak asla iletişime geçmiyorlardı. Görünmez bir kalabalığa sahip olduğunu düşünüyordu. Kendini dışarı attığı zaman çevresinde bir sürü insan oluyor, yanından yüzlerce insanlar geçiyordu ama hiçbiri dönüp "nasılsın" diye sormuyor, acısını görmüyordu.
Kimsesizliği onu çok hassas, güçsüz biri haline getirmişti. Yemek yemeyen insan git gide zayıflar misali, o da kimsesiz kaldıkça daha da güçsüzleşiyordu. Belki en azından internete girebilse, yalandan da olsa ona yardımcı olacak birilerini bulabilirdi ama hiçbir imkanı yoktu.
Kendine sarılmış bir vaziyette odasının en kuytu köşesinde, yerde oturduğu sırada evin zilinin sesi duyuldu. Babası evde değildi. Arel korktu, evlerinin zilini kimse çalmazdı, bu da kimdi?
Yerden destek almaya çalıştı ama kolları titriyordu, kan şekeri ağlamaktan ve hareketsizlikten düştüğü için üşüyordu, titremesinin sebebi de buydu zaten. Güçlükle yerden kalktı ve çıplak ayaklarını yere sürte sürte korkak ve baygın adımlarla evin beyaz eski tahta kapısının önünde durdu. Kapının deliği yoktu. Zili çalanın kim olduğunu kontrol etmesi gerekiyordu, bunu düşündüğünde uzun zamandır konuşmadığını fark etti. Ara sıra kendisiyle konuşmasa, konuşmayı unutabilirdi. Tam kapıyı açacağı sırada dışarıdan bir kız sesi duyuldu.
"Merhaba. Umarım şuan konuştuğum kişi baban, yani baban olduğunu düşündüğüm kişi değil, sensindir." Sesi heyecandan olsa gerek, titriyordu. "Ben tanımadığın biriyim. Büyük ihtimalle aynı yaştayızdır, öyle gösteriyorsun. Ben Aslı, 17 yaşındayım. Suskun birine benziyorsun. Hava güzel, burada oturup konuşmanı, içini dökmeni bekleyebilirim, sorun olmaz." dedi ve bir hışırtı sesi duyuldu, büyük ihtimalle kapının önüne oturduğunu düşündü Arel. Konuşup konuşmamak konusunda kararsızdı. Korkuyordu. Güvensizlikten değil, bu farklı bir korkuydu. İnsanlardan genel olarak korkuyordu. Boş duvara baktı ve kızla konuşmaya başladı.
"Tanımadığın birinin anlattıklarının ne derece doğru olduğunu, nereden bilebilirsin? İkiyüzlü olabilir, yalan söylüyor olabilir, sapık olabilir, katil olabilir. Bu kadar iyi olmamalısın, zarar görebilirsin küçük." "Katil" kelimesini telaffuz ederken kalbine bir sancı girdi, kendinden bahsediyormuş gibi hissetti. Birkaç saniye sonra kızdan cevap geldi.
"Belki karşındaki insan gerçekten iyi biridir. İyi olması da, kötü olması da bir olasılık ve bir sayısalcı olarak söylüyorum, iki tane ihtimal genelde yarı yarıya gerçek olur. İyi miyim, kötü müyüm, bilemezsin. Hakkımda kötü olduğum kanısına vararak bana kendini kötülemeye çalışma, ben kolay kolay kandırılabilecek biri değilim." Arel ne diyeceğini bilemedi. Kızın sarf ettiği cümleleri sindirmek birkaç saniyesini almıştı zaten, daha da bekledikçe karanlık bir sessizlik oluşuyor, o karanlık git gide büyüyordu. Arel bunalmaya başlamıştı, bir şeylerin onu boğduğunu hissediyordu. Nefes alış verişi hızlanıyor, başı dönüyordu. Panik atak geçiriyordu. Terlemeye başlamıştı. Bir eliyle saçlarını çekiştirirken, diğer eliyle kapıya, yere, duvara yumruklar savurmaya başladı. Gürültüyü fark eden kız heyecanlandı, telaşlandı.
"Kapıyı açar mısın?" Sakin olmaya çalışıyordu Aslı ama endişesi geçen her saniye, duyduğu her gürültüde artıyordu. Kapı açılmayınca Aslı ses tonunu değiştirdi.
"Kapıyı aç çocuk, kapıyı aç!" Arel uzun, zayıf koluyla kapı kulpuna uzandı ve olabildiğince ağırlığını verip kapıyı açtıktan sonra biraz geri kaydı. Genç kız girmeye çalıştı ama Arel'in ağırlığı içeri girmesini engelliyordu. Aslı en sonunda bağırdı.
"Kendine gel ve ayağa kalk! Bu kadar güçsüz olamazsın!" Arel'in ağlaması, Aslı'nın bağırmasıyla son buldu. İki elinin arasına aldığı başını kaldırdı ve boş gözlerle karşısına baktı. Uzun süre gözlerini açık tutmaya çalıştığında gözleri yanmaya başlıyordu. Yerden, bu sefer bacaklarından destek alarak kalktı ve kapıyı iyice araladı. Siyah kazağı, altında gri eşofmanı, çıplak ayakları ve yorgun bakışlarıyla genç kızı karşıladı. Arel ilk kez bir insanın gözlerinin içine bu kadar derin bakıyordu. En son amcasının ölü gözlerine bu kadar yakından, dikkatle bakmıştı. Aslı bu masum, güçsüz genç adamı görünce sarılmanın onun için en iyi ilaç olacağını düşünüp kollarını boynuna doladı. Arel sarılmayı bilmiyordu. Sarılmak ne, bilmiyordu. Aslı'nın bu genç adama öğretmesi gereken çok şey vardı...
Arel, kucağındaki kıza baktı. Paniklemişti, ne yapacağını bilmiyordu. Kollarını korkakça Aslı'nın sırtına koydu. Hiç tatmadığı bir duyguya insan hasret duyabilir miydi? Arel hiç sarılmadığı halde, buna ne kadar ihtiyacı olduğunu şimdi anlamıştı. Uyuşturmuştu onu adeta. İkisi de nedensizce birbirlerine güveniyorlardı. Birbirleri hakkında hiçbir fikirleri yoktu. Sarılmak, birbirlerini tanımayan iki insan için pek de güvenli sayılmazdı. Arkadan bıçaklanma olasılığı çok yüksekti ama ikisinin de aklından böyle bir ihtimal geçmiyordu.
Yaklaşık beş dakika geçmiş olmasına rağmen, bu iki genç hala sarılmaktaydı. En son Arel sessizliği bozma kararı aldı zor da olsa.
"Neden bunu yapıyorsun?" diye sorarken sesi titremişti, konuşunca daha çok duygulanmıştı. Aslı, "Ne yapıyorum?" diye sormamıştı, çünkü Arel'in neyi kast ettiğini anlayabilmişti. Birbirini tanımayan iki insan, birbirini anlayabiliyordu. Aslı gülümsedi, Arel'in sırtına hafif bir yumruk attı ve,
"Kapa çeneni de sarıl." dedi. Arel nasıl bir tepki vereceğini bilmiyordu. Bu tür şeylerden o kadar uzaktı ki...
Birkaç dakika sonunda Aslı geri çekildi ve sitenin içindeki parka gitmeyi teklif etti Arel'e. Arel uzun zaman sonra ilk kez gerçekten gülümsedi o an, hevesle dışarı adım attığı anda kız onu durdurdu.
"Çorapsız dışarı çıkmak adetlerin arasında mıdır?" dedi gülerek. Arel o an biraz kötü hissetse de, şaka yaptığını, alay etmek gibi bir amacı olmadığını anlayınca koşarak odasına gidip çoraplarını giydi ve ayakkabılarını aceleyle giyip bağcıklarını bağlamadan, anahtarı almadan evden çıktı.
Ellerini cebine atıp, yanındaki kızla yürümeye başladı genç.Parka geldiklerinde bir banka oturdular. Arel uzanıp başını kızın bacaklarına koydu ve cenin pozisyonunu aldı. Kız elini, ince, uzun parmaklarını Arel'in saçları arasında gezdirirken Sil Baştan şarkısını haykırır gibi değil de, ninni gibi söylüyordu. Arel o sırada, uzun zamandır buna ihtiyacı olduğunu fark etmişti. Kızın kim olduğu, bir daha karşısına çıkıp çıkmayacağını, amacının ne olduğunu düşünmeksizin sadece o anı değerlendiriyor, iyi olmaya çalışıyordu çünkü böyle bir anı bir daha yakalayamayacağını düşünüyordu. Yarın öleceğini bilen hasta biri gibi, dolu dolu yaşamaya çalışıyordu o anı.
"Sil baştan başlamak gerek bazen.
Hayatı sıfırlamak..."
Dedi ve devamını getiremedi kız. En sevdiği şarkılardan biri olan bu şarkının son dizeleri Arel'in ağzından döküldü.
"Sil baştan sevmek gerek bazen.
Her şeyi unutmak..."
-----------
Yazardan not: Anlatım ağır, az diyalog içerdiği için bölümleri kısa tutuyorum. Eğer bir öneriniz varsa, her türlü öneriye açığım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSELER
RomanceHenüz dokuz yaşında annesini travmatik bir şekilde kaybeden Arel Aryan'ın hayatı o gün sarsılmıştı. O olaydan sonra annesi herkesten, her şeyden uzaklaşıp bilinmezliğe gitmişti. Adam enkazın altında kalmış, kurtarılmayı bekliyordu. İnsanlarla konuşa...