Sabah Öykü ve Eylül gökgürültüsü ve şimşeklerin sesi ile uyandılar. Dışarıda fırtına vardı resmen.Deniz bölgesine inip spor yapamayacaklardı.Öykü ve Eylül'e oturma odasına geçip televizyon izlemeye karar verdiler.Biraz televizyon izledikten sonra Öykü kahvaltıyı hazırlamaya başladı, Eylül'de Evi topluyordu.
Kahvaltı ettikten sonra giyinip tekvando kıyafetlerini çantalarına koyup gitmek için hazırlanılandılar. Dolmuşlarda yer bulamazlar düşüncesine kapılıp taski çağırdılar. Tekvando kursuna vardıklarında daha zamanları vardı. Hemen giyinip oradaki arkadaşlarıyla konuşmaya gittiler fakat biri dikkaterini çekti.Kursta yeni bir kız vardı.Öykü ve Eylül çok şaşırmışlardı. Bu kız... onlara bir yerden tanıdık geliyordu. Öykü Eylül'e;
-Kanka bu kız sanada tanıdık geliyor mu?-Evet. Amaa... bu kızı nerden tanıyor olabiliriz?
-Hmm... aaa bu dün akşam gittiğimiz alışveriş merkezinde bize yardım eden kız değil mi?
-Aaa. Eveet,hemen yanına gidip merhaba diyelim ve dün akşam bize yardım ettiği için teşekkür edelim.
(Kızın yanına gittiler)
-Merhaba
-Merhaba
-Sen de mi tekvando yapıyorsun?
-Evet. Adım Min-Ah
-Ben Öykü
-Ben de Eylül. Memnun olduk.
-Bende memnun oldum. Gelin isterseniz oturalım,hocanın gelmesine daha biraz var.
-Olur... Biz dün akşam için sana teşekkür ederiz Min-Ah. Aslında biz uzun zamandır tekvando yapıyoruz. Tekvando ile birlikte Korece dersleri de aldık ama dün akşam kasiyerle bi türlü anlaşamadık.
-Önemli değil,olur böyle şeyler. Bende uzun zamandır tekvando yapıyorum. Benim annem Türk,babam Koreli olduğu için Türkçeyi de Koreceyi de çok iyi biliyorum. 3 seneden beri Türkiye'de idik ailemle. Ara sıra Türkiye'ye de gider geliriz. Bu yaz ben buraya geldim. Ailem hâlâ Türkiye'de. Türkiye'yi de Kore gibi çok severim.
-Biz de uzun zamandır arkadaşız ve ikimizinde hayali tekvando antrenörü olmak. Tekvando Kore sporu olduğu için burda daha iyi öğrenebileceğmizi düşünerek Kore'ye geldik. Biz de Kore'yi Türkiye gibi severiz.
-Hmm... Aslında bende tekvando antrenörü olmak istiyorum biliyor musun?
-Aaa, ne güzel. Sürekli birlikte çalışıcaz o zaman.
-Evet. Neyse hocamız geldi, gidelim
-Tamam :)
Kursun sonlarına doğru Eylül dengesini kaybederek sert bir şekilde yere düştü. Öykü ve Min-Ah Eylül'ün koluna girip oturma yerlerine yavaş yavaş gitter. Hocalarıda yanlarına gitti ve Eylül'ün ayağına baktı. Bir şeyinin olmadığını sadece ayak bileğini burktuğunu ve biraz dinlendirmesi gerektiğini söyledi. Min-Ah ve Öykü de Eylül'ün yanında oturdular. Zatenkursun bitmesine çok az kalmıştı. Giyinme odalarına gidip üstlerini değiştirdiler. Min-Ah üzerinde "Call me baby" yazan siyah t-shirtini, altına siyah dar pantolonunu ve siyah konverslerini giymişti. Eylül buz mavisi dar kot pantolonunu, üzerine beyaz t-shirtini ve florünü taktı, spor ayakkabılarını giydikten sonra siyah deri ceketini giydi. Öykü ise üzerinde küçük kelebek desenleri olan pudra pembesi t-shirtini, altına lacivert dizleri yırtık dar pantolonunu ve spor ayakkabılarıı giydikten sonra dışarı çıktılar. Yağmur dinmişti ama hava hâlâ biraz serindi. Eylül fazla yürüyemediği için yakındaki lokantaya gidip bir şeyler yemeğe karar verdiler... Evleri pek uzak değildi birbirlerine aslında. Birbirlerine telefon numaralarını verip yemeklerini yedikten sonra taksi çağırıp evlerine gittiler.
Yeni bölüm geldi. Umarım beğenmişsinizdir.Bundan sonra hikayeyi Perşembe günleri yayınlamaya çalışacağız. Bu arada vote sayıları çok az okuduğunuz zaman vote verirseniz çok seviniriz.