Vücudumu dikleştirip sırtımı kasaya yasladım. Ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Zaten ne diyebilirdim ki? O tek kelime bile etmezken ne söyleyip konuşmasını sağlayabilirdim.
Gözlerim bir süre burnunun kıvrımında oyalandı. Bir erkeğe göre fazla güzel bir yüzü vardı. İfadesiz yüzünü inceledim. Şu an ne düşündüğünü deli gibi merak ediyordum. Dizlerimi karnıma çekip ellerimi üzerinde birleştirdim. Kalbim hala küt küt atıyordu.
Derin bir nefes alıp onu incelemeye devam ettim. Yutkunduğunda gözlerim adem elmasına kaydı. Boğazına taş oturmuş gibi duran görüntü o kadar muazzamdı ki bir süre hareketlenişini izledim. Okyanus mavisi gözleri, soluk teni... Sıradanlığıyla tuhaf derecede güzel görünebilmesine anlam vermek zordu.
Ayağa kalkıp pantolonunu düzeltttikten sonra ön kapıyı açıp içeri girdi. Az önce olanlar olmamış gibi mi davranacaktık? Cama tıklattığında kasadan atladım. Madem öyle istiyordu, onun kurallarıyla oynayabilirdik. Ön koltuğa oturdum.
Motoru ilk çalıştırdığında yüksek bir ses sessizliği bozdu. Buruşturduğum yüzümle onu inceledim. Direksiyonu sever gibi hareketlerle okşayarak bir şeyler mırıldandı. Camdan dışarıya dönüp gülmemek için kendimi tuttum. Tamam, komikti ama bu onu çok sevimli yapıyordu.
"Hadi ama!" diye sitem etti elini direksiyona sert sayılabilecek derece de vururken. Motor sesi yükselip harekete geçtiğimizde söylediği sözler kaşlarımı çatmamı sağladı.
"Siz kızlar hiç sevmeye gelmiyorsunuz?"
Yerimde rahatsızca kıpırdanıp camdan dışarıya odaklandım. Biz kızlar böyleydik işte, ne sevmeye geliyorduk ne de sevmekten gidebiliyorduk.
Kolumu camdan dışarı sarkıttım. Esen rüzgar hoş bir şekilde kolumu yalarken bataklığa az kaldığını fark ettim. Artık bir şeyler söylemeliydim. Bunu yapmak zorunda hissediyordum.
Bir süre sonra Eliza yavaşça durdu. Kalbim deli gibi atıyordu bunu duyabildiğine emindim.
"Yarın görüşecek miyiz?" dedim birden. Gerçekten çok yaratıcı biriydim.
"Belki..." Bu da ne demekti? Yarın o gizemli günlerden biri olabilir miydi?
"Okula gelmeyecek misin?"
" Bilmiyorum. Aslında neler oldu onu da tam bilmiyorum." Afalladım. Bunlar ne demekti? Sanki beynim donmuştu.
"Ne?"
"Senin sevgilin var. Yakışıklı, popüler tam sana göre. Hem zaten bağlılık gerektiren işlerde pek iyi değilimdir. Bence olanları unutalım."
Olanları unutmak mı? Her şey bu kadar kolay mıydı?
"A-Anlamıyorum, yani sen..."
"Ben ne İzel? Ne sanıyordun ki? Benim senden bir beklentim olacağını mı? Hayatına devam et. Sen de bunu istiyorsun, Tanrım, elbette bunu istiyorsun." Elleri alayla havada hareket ederken öylece onu izliyordum.
Yüzüne sert bir tokat atıp Elizadan indim.
"Canın cehenneme!"
"Birkaç saat önce öyle söylemiyordun?"
Kamyona bir tekme vurdum. "Pislik!"
"Bu acıttı."
Hızla yürümeye başladım. Bence bu olanlar bir kabustu ve birazdan uyanacaktım. Koluma bir cimcik atıp çığlık attım. Ah!
Ne bekliyordum ki? Onun gibi birinin duygularıyla hareket edebileceğini mi? Tam bir pislikti ve bana bunu farklı yollardan göstermişti. Yaptığı son hamleyle beni yenmişti. Güreşe doymuştum artık.
Yekta 2 - İzel 0
* * *
Merhaba arkadaşlar :)
Uzun bir ara oldu biliyorum. Bunun için beni affedin. Bu kısa bir bölüm ancak devamını yakında yaylaşacağım.
Desteğe gerçekten ihtiyacım var. Okuyucu sayımız artıyor ama vote veya yorum yok, bu beni çok üzüyor. Sizden istediğim düşüncelerinizi benimle paylaşmanız.
Çok yakında görüşürüz.
Kocaman öptüm :***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAKMA POLYANNA #Watty2016
General FictionYaşadıklarından ders çıkarıp yalnızlığı seçen, annesiyle ve erkek kardeşiyle taşındığı şehirde, duygusuzluğu, kalpsizliği ve mutsuzluğu gizleyen, çakma polyannayı oynayan, zamanla popüler olup sınırları aşan bir genç kız. 17 yaşındaki İzel Aras , g...