Henüz iş bulamadığım için her gün kahvaltıyı bir şölen havası içerisinde yapmam gündelik hayatımın rutinlerinden birisi haline gelmişti. Her zaman ki gibi öğleye doğru kalkmıştım, çok güzel güneşli bir ilkbahar günüydü. Güneşin tül perdeden yansıyarak salonu aydınlattığı ışıkta kahvaltı yapmak büyük bir keyifti. Kahvaltı masası dağınık haliyle olanca güzelliğiyle duruyordu, belki bir belgesel yakalarım umuduyla kanallar arasında dolaşırken sabahın güzel duygularını bozmamak için televizyondan vazgeçmeye karar verdim. Seyredecek bir şey yoktu. Benzer anları her sabah yaşadığım için her sabah sorduğum soruyu sesli olarak bir kez daha yineledim:
- Tüm kanallar nasıl bu kadar berbat programları insanların izlemesini bekliyorlar ki?
Koltuktan kalktım, pencerenin önüne gidip dışarısını seyretmeye başladım. Arabalar gelip geçiyor insanlar her zamanki gibi bir yerlere koşturuyordu. İstanbul’da uzun yıllardan beri aynı yerde oturuyordum. Edirnekapı semtinde eski sur duvarlarının oldukça yakınındaydı evimiz. Surları takip ederek aşağı doğru ilerlediğinizde eski dönemlerden bir saray kalıntısı duvarlarıyla yükselir. Tekfur sarayı olarak bilinen bu güzel süslemeli duvarların biraz aşağısında yokuş üzerinde oturuyorduk.
“Gazete okuyayım bari yapacak daha iyi bir şey bulana kadar” deyip dışarı çıkmak için hazırlandım. Apartmanın dış kapısından çıkıp gazeteciye doğru yöneldim. Yaşadığım evin hemen bitişiğindeki küçük mahalle camisinin içine giderken iki yüksek duvar bir koridor oluşturacak şekilde biçimlendirilmişti. Bu duvarlardan birisinde caddeye bakan ve kesinlikle hiç bir zaman su akmayan küçük bir çeşme dururdu. Çeşmeyle camiye giren koridorun bitiştiği yerde hafif bir seki bulunuyordu. Hiç bir özelliği olmayan bu sekinin üzerinde duran bir şey dikkatimi çekmişti.
Beyaz - gri karışımı renkli küçük bir top büyüklüğünde bir kedi orada durmuş caddeye bakıyordu. Daha iyi görmek için biraz daha yaklaştım. Kafasını hemen bana doğru çevirdi. Ürküp kaçmasını engellemek için daha fazla yaklaşmadan seyretmeye başladım. Aramızda bir metre kadar bir uzaklık vardı. Büyüklüğünden anladığım kadarıyla en fazla 3-4 aylık olmalıydı.
Bizim evin ve caminin bir çok evin sahip olmadığı büyük birer bahçesi vardı. Hemen her yıl bir kedi yavrularını bu bahçelerden birisinde doğurur, yavrular büyüyene kadar -apartman sakinlerinin de yardımıyla- buralarını kendilerine mesken edinirlerdi. Bu yavruyu daha önce görmemiştim “Demek ki caminin bahçesinde büyümüş olmalı” dedim.
Tüyleri oldukça uzundu ve oldukça da temizdi. beyaz ve gri renkler çok güzel dağılmıştı bedeninde. Kocaman gözleri her kedi yavrusunda olduğu gibi nasıl bir dünyada olduğunu anlamak için iri iri bakıyordu çevresinde olup bitene. Neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Gürültüyle geçen arabalara kulaklarını dikip peşinden gidişlerine bakıyordu. Bir kaç sefer yolun karşısına geçmek için atak yapmış ancak gürültüyle gelen arabalardan kaçarak tekrar eski yerine oturmuştu. Bir yerlere yetişmek için süratle önünden geçen insanlara -kaçmaya hazır bir şekilde- bedenini hafif geri çekerek bakıyor, gittiklerinde ise doğrularak eski haline geliyordu. “Ne kadar güzel” diye geçirdim içimden. “En sevimli oldukları dönemde.”
Hareket eden bir yaprağın peşinden yorulana kadar koşacak. Ortalıkta dolaşan bir tavuğu yiyemeyeceğini öğrenmek için kafası henüz gagalanmamış. Bir kargayı yiyebileceğini sandığı için henüz bir ağacın tepesine kadar pusuya yatarak çıkmamış. Neyse ki kargalar tam zamanında uçarlarda oda onları yakalayacağım diye atlayıp yere çakılmaktan kurtulur.
Belli ki henüz bir insan bağırarak kovalamamış onu. Karnını doyurmak için kaptığı şey, yemesi uygun görülmediği için elinden alınmamış.
Böylece hayatı öğrenecek neyin yenilip neyin yenilmeyeceğini belleyecek. Eğer şanslıysa birisi onu evine götürecek. Bir evi, bir yemek kabı, kışın soğuk günlerinde saatlerce uyuyacağı bir koltuğu olacak ve evin çocuklarının kucağından inmeyecek. Bir yıl sonra damlarda gezecek günlerce eve uğramayacak. Geldiğinde de sadece yemek yiyecek ve uyuyacak. Bir iki yıl evin sahipleriyle oynayacak, geri kalan yıllarında da sadece yiyecek, uyuyacak ve gezecek. “Fena bir yaşam değil, en azından kendi istediklerini yapacak, istemediği sürece kimse onunla oynayamayacak.”
Böyle ne kadar zaman geçti bilmiyorum, bana konuşan bir sesle kendime geldim. Benden birkaç ev uzakta oturan, eve gidip gelirken karşılaşmaktan mutluluk duyduğum 55-60 yaşlarındaki teyzeydi. “Çok güzel değil mi? Her gören evine götürmek istiyor ama kimse yakalayamıyor, hemen kaçıyor. Geçenlerde yoldan geçen bir araba durdu, çoluk çocuk indiler, çok istediler ama babaları bir türlü yakalayamadı.”
- Haklılar, çok güzel bir kedi, çok fazla kalmaz burada götürürler mutlaka. Sonra kediye dönüp:
- Ulan hadi yine iyisin, bir çok kedinin kötü kaderine uğramayacaksın dedim.
Gazete almak için oradan ayrıldım. Gazetemi almış eve geri dönüyordum ki yolun ortasında şekilsizce yerde yatan beyaz - gri karışımı bir şey gördüm, kırmızıya bulanmış...Ekim 1999
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kedi
Short Story"Hareket eden bir yaprağın peşinden yorulana kadar koşacak. Ortalıkta dolaşan bir tavuğu yiyemeyeceğini öğrenmek için kafası henüz gagalanmamış." "Belli ki henüz bir insan bağırarak kovalamamış onu. Karnını doyurmak için kaptığı şey, yemesi uygun g...