Nil Burak - Olmaz Olmaz Deme
*
Bilgin'in laflarıyla kafam karışmıştı. O Taylan'ın yanına gittiğinde bir süre afalladım. Anlayamadım neyden bahsettiğini. Kalbim gümlerken Taylan ile Bilgin'in yanına gittim. Artık ayrılma zamanı gelmişti büyük ihtimalle çünkü Bilgin kursu gibi şeylerden bahsediyor, Taylan'dan kendisini götürmesini istiyordu.
"Cennet?" diye sordu Taylan Bilgin kendisini sıkıştırınca. Benim kafam bulamaç olduğundan kafamı iki yana salladım. Yüzüne bakınca heyecanlandım. Bilgin'in dediğini doğru mu anlamıştım? Taylan'ın suratında heyecan mı vardı, bana mı öyle geliyordu?
Belki de kendi kendimi gaza getiriyordum.
"Ha siz gidin..." dedim. "Ben...ben eve gideceğim. Hıhı, evet."
"Görüşürüz," dedi Bilgin el sallayıp. Taylan bir şey diyecekmiş gibi ağzını açtı. Bilgin onu çekiştirince ise el sallayıp kız kardeşinin peşinden gitti.
Onlar gidince bende nefes nefese telefonumu çıkardım. Hızlıca Onur'u arayıp sahil boyunca yürümeye başladım. Ah ihtiyacım olduğunda da açmazdı ki o aptal!
Bir kere çaldı... İki kere çaldı... Üç kere çaldı...
Sonunda da açtı. "Alo?" Sesi uykuluydu. Uyuyordu hala büyük ihtimal.
"Onur, Onur! Ay ne olduğunu biliyor musun!" Heyecanla ve nefes nefese konuştuğumda sadece esneyerek yanıtladı beni.
"Hı..."
"Bilgin, Bilgin ne dedi bana biliyor musun?" O kadar hızlı konuşuyordum ki yoldan geçen bir kadın bana bakakaldı.
"O kim be?" Hayvan gibi yeniden esnediğinde ofladım.
"Taylan'ın kız kardeşi. Bana, senin Taylan ile yapabileceğin konuşmadan şeyler söyledi. Onun kalbini kırma vesaire dedi. Ayy resmen göz dağı verdi bana!"
"E normal," dedi Onur sonunda ayılmış gibi. "Ağabeyinin kız arkadaşına göz dağı vermek her kardeşin görevidir."
Hay ben senin sır gibi!
Onur bilmiyordu ki Taylan ile aramdaki gelişmeyi. Şimdi ben ondan nasıl akıl alacaktım? Lanet olsun senin gibi kafaya!
"Ha..." dedim hafifçe kekeleyerek.
Kendimi plaklarımdan birini çizmişim gibi hissediyordum.
"Bu kadar mı?" Yeniden esnedi. "Beni bu yüzden mi kaldırdın yani?"
"Ee...ee...Evet." Bunu söylemek için aramıştım yalan yoktu. "Neyse, uyu sen. Hadi bay."
Konuşmak için mızırdandı ama telefonu suratına kapattım. Kafama benim yahu!
Az kalsın sırrı söyleyecektin, akılsız!
Valla akılsızdım ben ya. Ağzımdan kaçıracaktım. Sonra gelsin gani gani günahlar! Oh, Cehennem yolcusu Cevahir!
Sahilde duraklayıp etrafıma bakındım. Hemencecikte çantama tıktım telefonumu.
Doğru mu yapmıştım, doğru mu anlamıştım? Bilgin gerçekten bana ağabeyini o anlamda üzmemem için gözdağımı mı vermişti?
Yoksa ben yine sözlerini anlamak istediğim şekilde anlıyordum? Olabilirdi gerçi. Adam gaydı yahu. Onun kalbi bana atamazdı ki.
Ama ya yanılıyorsam? Ya ciddi ciddi bir şeyler hissediyorsa?
"Ay bu çocuk beni tımarhaneye tıkacak!" Can havliyle soluyup yönümü değiştirerek durağa yol aldım. Eve gidip kafamı toplamam gerekti. Beynim zonkluyordu, resmen iki farklı cephe olmuştu kafamın içi ve benim hakkımda tartışıyorlardı.
Kesin bu bir işaret! Başka ne olabilir ki?
İçimden kendimi onayladım. Belki gay bile değildi, bana yalan söylüyordu?
Haa, işi yok seni kandıracak.
Belki yok? Belki o da bizimkine aşık ha?
O ancak filmlerde olur!
"Ve biz bir filmde değiliz," diye mırıldandım hüzünle.
"Ne dedin yavrum?" Bir anda başka bir ses duyunca irkildim. Kafamı yerden kaldırınca çoktan durağa gelmiş olduğumu fark ettim. Otobüs bekleyen bir teyze de bana bakıyordu.
"Ne?" Kaşlarımı çattım. Teyze çantasını kendine çekip montuna sarıldı.
"Eh bir şey dedin ya kızım. Ay şu gençler yahu! Önce konuşup sonra unutuyorlar!"
"Üzgünüm..." Teyzeye üzüntülü biçimde baktım.
"Teyze, Uralay geçti mi?" diye sorduğunda bir ses arkamdan, yoldan çekildim.
Teyze önce sesin sahibine baktı, sonra cırladı. "Önünde ya evladım! Siz o cık cık cık telefonla oynarken beyninizin yanında görme yetinizi de mi kaybediyorsunuz anlamıyorum ki!"
"Ama teyze..." Arkamı döndüm çocuğa bakmak için. O anda karşımdaki kişinin Yalın olduğunu fark ettim.
"Yalın!" dedim heyecanla. O da beni fark edince hemen yanıma gelip sarıldı.
"Kız Cevahir! Ne tesadüf bu böyle!" Teyze yeniden cıklamaya başlayınca kolumdan tutup beni kenara çekti.
"Nasılsın?" diye sordum. Üzerinde kalın bir ceket vardı ve çok fazla üşümüş duruyordu, burnu kıpkırmızıydı.
"İyiyim, ya sen? Gümüş Günleri olmayınca görüşemiyoruz. Aramıyorsun bile." Bu sefer hafifçe koluma vurduğunda güldüm.
Ah bilseydi ya nelerle uğraştığımı.
"Sana bir şey soracağım," dedim. İsim vermeyerekte sorabilirdim, değil mi? Hem böylece Taylan'ın sırrını saklardım hemde başkasının görüşünü alırdım.
Bu şekilde, isim vermeyerek ona Bilgin'in söylediklerinin ne anlama gelecebileceğini sordum. Benim, o kişinin esas kızdan hoşlandığı gibi bir anlam çıkardığımı söyledim.
Bana baktı ve sonra güldü. "Aslında bana sorsan bende aynı anlamı çıkarırım. Başka türlü bir kardeş bunu söylemez bence. Bana kalırsa, erkek ondan hoşlanıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FAVORİ
Teen FictionCevahir Cemre, ruhu eskilerde kalmış bir pısırık, dili değil beyni sivri olan, iflah olmaz bir âşıktır. Okulun en popüleri, şehrin örnek evladı, sadece onun değil herkesin favorisi olan Taylan Nediz'e sırılsıklam âşıktır fakat... Onunki umutsuz bir...