Hayatım boyunca sürekli birilerine yardım etmeye çalıştım.
Annemi 7 yaşında her şeyden çok istediği ikinci bir çocuk uğruna kaybetttik. Kendinden bile çok istiyormuş ki ölü bir fetüsü karnında taşımaya devam etmiş. Sonu onun gibi oldu.
Beni tek başına büyütmek zorunda kalan babama hep yardım etmeye çalıştım.
Mesela düştüğünde 'anne' diye ağlayan bir çocuk değil de 'baba' diye ağlayan bir çocuk oldum.
Annemi özlediğim için onun yanında hiç ağlamadım.Annesiz büyüttüğü kızı böyle ağlayınca çaresiz kalmasın üzülmesin diye.
Büyüdüğüm de işkolik olan babama şirkette yardım etmek için onun istediği bölümü kazandım.
Hemen stüdyomun katında Avniye teyze vardır. Alışverişe hep beraber gideriz ve onun poşetleri taşımasına yardım ederim.
Babamı geçen yıl kaybettim. Sırf bu yüzden benden ayrılamayan eski sevgilim Arda'ya ondan ayrılarak yardım ettim.
Sokaktaki hayvanlara mama ve temiz su bırakarak yardım etmeye çalıştım.
Şimdiye kadar hiç bir yardımım için pişman olmadım. Kapıma gelen bu adama edeceğim yardımın beni mahfedeceğini nereden bilebilirdim ki?
~
Yavaşça arkasında saklandığım kapıyı açtım ve karşımdaki adamı şaşırtacak bir sakinlikle
"Önce bana neler olduğunu anlatmalısınız." Diyerek onu içeri davet ettim.
Ilk bakışta tanımadığım bir adamı evime almam mantıksız gözükse de Soydan soyadını daha önce duymuştum. Babamın eski bir arkadaşı bu adamın babasıydı. Yanlış hatırlamıyorsam da annemin tasarımlarına hayran kaldığı bir mücevher tasarımcısıydı.
Sezgin Soydan ile tanışmamış olsak da korkulacak bir yabancı da değildi.Davetime uyan genç adam içeri girdi ve bende kapıyı kapatıp bize merakla bakan Nisa'ya döndüm.
Kapıya arkası dönük olan koltukta dizlerinin üzerine dikilmiş merakla bir bana bir de hemen karşımdaki adama bakıyordu.
Genç adam Nisa'yı gördüğünde tekrar bana bakıp;"Yalnız konuşmalıyız." Dedi. Sesini alçak tutsa da çok da uzakta olmayan Nisa duymuştu.
"Aslı kim bu?"
"Bu Sezgin Soydan kendisinin bir konu da yardımıma ihtiyacı varmış."
Nisa koltuktan kalkıp yanıma geldi ve adama tokalaşmak için elini uzattı.
"Soydan Mücevherat'ın sahibi Sezgin Soydan mı?" Şaşkınlıkla kalkmış kaşları onun bu adam hakkında benden daha çok fikri olduğunu gösteriyordu.
Soğuk bir ifadeyle uzatılan eli sıkan adam soruyu sadece başıyla yaptığı mekanik bir hareketle olumlu anlamda yanıtlamıştı.
Nisa tam tekrar ağzını açmıştı ki kapı bunu bekliyormuş gibi yeniden çaldı.
"Bu sefer Eren'dir." Diyerek eşyalarını toplamaya başlamış arkadaşıma baktım.
Dönüp kapıyı açmadan önce Sezgin'e
"Şey ayakta kalma istersen.." dedim elimi açıp koltukları gösterirken.
Sonra onun cevap vermesini beklemeden dönüp kapıyı açtım.
Tahminlerimiz doğrultusunda gelen Eren'di.
"Hoş geldin." Dedikten sonra geçmesi için kapının önünden çekildim ama içeri girmeyen Eren yerinde zıplayıp,
"Ben Nisa'yı alıp kaçayım baldız annemler bizi bekliyor." Derken kafasını hafif uzatıp Nisa'yı aradı.
Bu sırada gözleri, söylediğimi yapmak yerine hala bıraktığım yerde ellerini pantolonun cebine sokmuş bizi izleyen uzun boylu adama odaklandı.
" İçerideki kim Aslı?" Sesini alçaltmış kaşlarını şaşkınlıkla havaya kaldırmıştı.
Eren ve Nisa benim çok uzun süredir arkadaşımdılar. Hatta en yakın arkadaşlarım. dolayısıyla hayatımdaki herkesi tanıyorlardı.
" Eski bir aile dostumuz bir konu da yardımıma ihtiyacı varmış." Deyip meraklanmaması için ona gülümsedim. Bu sırada giyinip yanımıza gelen Nisa beni yanaklarımdan öpüp;
"Bana haber ver." Diyerek gözleriyle Sezgin'i gösterdi. Yüksek ihtimalle meraktan çatlayacağını ima ediyordu. İkisine de gülümseyip yolca ettim.-
Sezgin fazlasıyla resmi bir adamdı. Üzerindeki lacivert takım elbisesi, onun üzerine giydiği daha koyu renkte olan paltosu, kıravatı, ayakkabıları, fazla düzgün taranmış dalgalı saçları, yüksek ihtimalle sabah olduğu tıraşı hatta sert köşeli yüz hatları bile fazlasıyla resmi gözüküyordu.
Elimde iki kupayla oturduğu koltuğa ilerlerken bakışlarını önünde birleştirdiği ellerinden çekip bana baktı.
Fincanlardan birisini ona verip hemen karşısındaki tekli koltuğa oturdum.
"Sizi dinliyorum Sezgin bey. Hangi konu da yardımımı istiyorsunuz?" Normalde insanlarla sizli bizli, resmi konuşan bir insan değilimdir ama karşımdaki adamım soğuk duruşu ondan çekinmeme ve dudağımdan çıkan kelimelere resmiyet eklememe sebep oluyordu.
" Sizinle ben tanışmadık ama ailelerimiz tanışıyor. Açıkçası ben hikayenin ne kadarını biliyorsunuz bilmiyorum o yüzden ailelerimizin Nasıl tanıştığını biliyor musunuz?" Diye sordu. Soruyu sormak ağzında ekşi bir tat bıraktırmış gibi yüzünü buruşturdu ama ifadesi çok sürmeden eski halini aldı.
Açıkcası babamın babasıyla eskiden dost olduğu dışında bir şey bilmiyordum.
" Hayır," kahvemden bir yudum alıp başımı iki yana salladım ve ekledim;
" Eskiden babalarımızın arkadaş olduğu dışında bir şey bilmiyorum."
Düşünceli bir şekilde parmağını henüz içmediği kahve kupasının etrafında gezdirdi.
" Aslında biz neredeyse akraba olacaktık." Diye başladı söze. Devam etmesini bekleyip sesimi çıkarmadım. Derin bir nefes aldıktan sonra tekrar konuşmaya başladı.
" Babanızın kız kardeşi; halanız, Özgün hanım ile babam ben çok küçükken evlendiler ben hayal meyal hatırlıyorum o zamanları. Ancak bu evlilik çok uzun sürmedi halanız başka bir adamla kaçınca ayrıldılar."
Söyledikleri o sıra Boğazımdan geçen kahvenin yolunu şaşırmasına neden oldu ve bir iki defa öksürdüm.
Halam hakkında bildiklerim sınırlıydı ve bunların arasında kesinlikle bir evlilik yapıp daha sonra başka bir adamla kaçtığı yoktu. Genç yaşta bir trafik kazasında hayatını kaybettiğini biliyordum sadece. Babam bu konuda biraz hassastı çünkü ona kaza yaptığı arabayı o almıştı ve bu yüzden bu konu hakkında konuşmak istemediğini söylerdi hep.
"Ben bunların hiç birini bilmiyordum babam pek bahsetmezdi halamdan." Cümlenden sonra tekrar gelen öksürük krizine mani olamadım cidden şaşırmıştım.
Dudağının sağ tarafı hafifçe yukarı kalkmış beni izliyordu.
" Şimdi kahvenizden içmeyi bırakırsanız sevinirim, bana pek boğulurken yardım edemezsiniz." Alayla söylediği bu cümleleri bu adamdan duyduğuma şaşırmıştım çünkü aşırı ciddi yapısı ve duruşu bu cümlelerin o adamın dudaklarından çıkabileceğine olan inancımı sarsıyordu, beni buna ikna eden tek şey dudaklarının kenarında ki hafif kıvrılmaydı.Söylediğine gülümseyip kahve kupamı koltuğun sağ tarafında yere bıraktım. Açıkcası bana bunu söylemesi beni biraz daha meraklandırmıştı.
" Siz devam edin ben sadece şaşırdım." Diyip elimle geçiştirdim.
Suratındaki o hoşuma giden ifade silindi ve tekrar resmi bir havaya büründü.
Söyleyeceklerinden hiç memnun değilmiş gibi tekrar suratını buruşturdu. Ardından o poker suratını tekrar taktı." Halanız Özgün hanım hepimizin sandığı aksine ölmemiş Aslıhan, babanız herkesi buna inandırmış ama asıl olan şey babanız onu İngiltere de bir merkeze yatırmış."
Kelimeleri hızlı hızlı birbiri ardına söylemişti ve ilk başta ne demek istediğini anlamadım. Daha sonra anladığımdaysa ağzım şaşkınlıkla açılıp kapandı.
Duyduklarım karşısında o kadar şaşırmıştım ki kalkanını kaldıramadan darbe almış bir savaşçı gibi hissettim kendimi.
Ağzımı açtım ama şaşkınlıktan sesimi bulamadım.
Çok geçmeden ikinci darbesi geldi." Halanız akli dengesi yerinde olmadığı için bir merkezde tedavi görüyor. Ve yıllar önce beraber kaçtığı o adam ise kız kardeşimi kaçırdı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mühür
Fiction généraleKoskoca bir yalanı yaşadığınızı öğrenseydiniz ne yapardınız? Aslında bir şeytan tarafından peydah edildiğinizi, karanlığın tam kalbinde can bulduğunuzu öğrenseniz? Sezgin kayıp kız kardeşinin peşine düşmüşken bulduğu ipin ucunu çektikçe başka bir g...