Gitmek mesele değildi benim için, giderken öldü içimde ki nefsim...
Büyük gürültüyle uyandım yatağımdan. Ha bu arada ben Çağkan, tekrar geri döndüm ve tekrar ben devam etme kararı aldım. Her neyse nerde kalmıştım ben heh yatağımdan yorganı fırlatarak kalktım. Oturma odasına girdiğimde, Necati ve Harun gergedanların çiftleşmelerini izliyordu. "Oğlum ne izliyorsunuz lan? Film diye yine bu belgeseli mi açtınız? O gürültü de neydi? Neden bu kadar soru sordum? Babanız böyle pasta yapmayı nerden öğrendi? Parmağımı daldırıp pastanın tadına bakacağım." dedim. Necati bana doğru döndü ve gülmeye başladı. "O pijamalar ne lan? Hem boşver kedidir kedi o." dedi. Bende Necati'nin yanına gelerek, "Ne olmuş lan pijamalarıma ayrıca o kedi değil resmen dinozor ağzına koduğumun. Ben dışarı bakıp bakacağım." dedim. Harun, "Bak bak pişman olursun." deyip gülmeye başladı. Hemen kapıya doğru gittim. Kapıyı aniden açtım ve kapının önünde çıktım. Karşıma doğru baktığımda, Hacı Hüsam'ı gördüm. Hacı Hüsam, ilahi söyleyip alkol içiyordu. Oğlum ne yapıyor lan bu adam? Yanına doğru gittim. "Hacı abi ne yapıyorsun sen? Evi taşlayıp, ilahi söyleyip alkol kullanmak nedir? Sen Hacı Hüsam değil bildiğin hacızdırap olmuşsun. Bak bu terimi de yeni buldum sana hediyem olsun. Hemen bırak şunu." dedim. Hacı Hüsam koluyla ağzını silerek, "Çağkan kardeş, bu senin hıyar arkadaşların camıma taş attı. Bende onları kovalamaya başladım ve sizin eve girdiğini görünce eve taş attım. Sonra "desdur ya hacı hünkar" diyerek alkolümü alıp ilahi söylemeye başladım." dedi. Bende Hacı Hüsam'a dönüp, "Hadi hacım sen dükkanına git ben onlarla ilgilenirim." deyip sırtını ite ite gönderdim dükkanına. Kafamı sağa sola hafif sallayarak içeriye büyük bir hızla giriş yaptım. "Hıaaaaammmmmınaaaaa!" deyip, yerde olan terliklerin birisini sağ elime birisi sol elime alıp yavaş çekimde ikisini aynı anda birisini Harun'a, birisini Necati'ye fırlatayım derken ikisi de Necati'nin kafasına gidince, Necati bayıldı. Harun, "Ne yaptın lan sen?" dedi. Bende, "Gorillara bir şey olmaz." deyip cevap verdim. İçeriden kolonya getirip, şişeyi Necati'nin yüzünde boşalttım. Sonra dövercesine bir sağ bir sol yumruklar atmaya başladım. Gaza gelip, tekme tokat dalmaya başlayınca Harun araya girdi. Ara sıra Harun'a da girmeye başladım. Bir anda öyle mal gibi ayakta durup Harun'a döndüm, "Ayaklarından tut, bende başından tutacağım. Yani kafasından. Yani işte Necati'nin omuz bölümünde ki kafasından tutacağım." dedim. Harun, "Tamam tamam anladım. Ama bunu biz taşıyamayız vinç falan mı çağırsak he Çağkan?" dedi. Harun'a kaşlarımı çatarak, "Çene yapacağına tut şu gorilin ayaklarından da yatıralım. Sonra altta kalanın canı çıksın yapıp Necati'yi öldürürüz. En sonunda da gelinlik giydirip, 31 yerinden bıçaklayıp bataklıkların içine daldırıp mezara gömeriz. Mezardan çıkartıp tekrar eve getiririz. Neden böyle bir şey söyledim ama bilmiyorum." Necati'yi kaldırmak her ne kadar zor olsa da zar zor düşe kalka kaldırdık ve hafif tebessüm ederek sağ kolumun kaslarına bakıp, "Ne çekmişim bee... Yani zamanında çok halat çektim." dedim kendi kendime. Harun bana bakarak, "O çektiğinin halat olmayabilir Çağkan. Biraz ağzında büyümüş sanki." dedi. Necati'yi yere atıp, Harun'a saldırmaya başladım. "Oğlum bak zaten Iraz yok sana çok pis tecavüz ederim." dedim. Harun yutkunarak, "Çağkan..." diye seslendi. Bende, "He Harun he söyle." dedim. Harun, "Bu Necati'yi hazır burda bırakmışken kalsın bu hayvan yerde." dedi. Harun'u haklı görerek, "Haklısın lan götelek." diyerek seslendim. İçeriden halı getirerek Necati'nin üzerine halı örttüm. Evde battaniye kalmamış. Harun bana bakarak, "Bana halı getirmene gerek yok. Ben böyle uyumaya razıyım." Hatta şimdi yatıyorum. İzlemeyeceğim belgesel falan. Tadım tuzum kalmadı." dedi. Bende odamın yolunu tutarak, "Ekşi insanların ne zaman tadı oldu ki zaten." dedim. Harun, "Ekşi de sonuçta bir tat." diyerek beni göt etti. Hüzünlü bakışlar içinde kendimi yatağa doğru attım. Aklıma neden kendimi yatağa atıyorum diye deli düşünceler gelirken, yanıma kedim Çağır geldi. Köpekler gibi yüzümü yalıyordu. "Yalanacak başka yer bulamadın mı Çağır." diyerek kendi kendime isyanlar etmeye başladım. Madem buraya kadar geldin gidip sana mutfaktan süt getireyim bari. Mutfağa gidip buz dolabını açtım. Buz dolabı benim yokluğumda biraz boşalsa da sütü alıp bir kaba koydum ve tekrar odama geçtim. Kabı yere koydum. Garibim acıkmış olmalı ki hunharca sütü içmeye başladı. Fırlattığım yorganı yerden alıp yatağa geçtim ve üzerimi örttüm. Kıçımı Çağır'a dönerek uyumaya başladım. Güvenemeyip diğer tarafa döndüm. Çağır bu sonuçta nereyi yalayacağı belli olmaz.
Uyandığımda çoktan gün ağarmıştı. Başımı zar zor hafif bir şekilde kaldırdım ve gerilmeye başladım. Sağ ayağımı yatağın dışına çıkartarak yataktan kalktım. Lavaboya giderken, şaşırtıcı bir şeyle karşılaştım. Harun ve Necati kalkmış hatta kahvaltı hazırlamışlar. "Günaydın kankacım uyandın mı?" dedi Necati. "Yok uyanmadım anasını satayım ayakta uyuyorum ben çok severim ayakta uyumayı." deyip lavaboya girdim. Önce işeyip sonra elimi yüzümü yıkayıp masaya geçtim. Harun, "Çaylarda geldi ayol." dedi ve bende Harun'un bıngıldağına bir kere hafif şekilde vurdum. "Ayol mayol, ne oluyoruz ayol," dedim. "Ulan yapacağınız işi silkelerim sizin. Beni de kendi işlerinize karıştırıyorsunuz." dedim. Necati ve Harun kahkaha ata ata evi yıktılar sağolsunlar. Güzel bir şekilde kahvaltı yapıp duşa girdim. Harun ve Necati'de masayı topluyordu. Duştan çıkınca kendime bir kez daha geldim. Gardolaptan kıyafet alarak giyindim. Harun'la, Necati'nin yanına giderek, "Siz hadi çıkın artık benimde işlerim var bir yere gideceğim." dedim. Necati, "Çağkan olmaz... Bu sefer olmaz. Sen yine kendine bir şeyler yapmaya kalkışırsın hayatta olmaz. Çağkan bak yumruk geliyor. Kafana kavun yemek istemiyorsan otur oturduğun yerde bir yere gitmek yok," dedi ve yanıma doğru yaklaştı. "Senin kafanı yerim lan kavun kokuyor kafan. Kavunlu şampuan mı? Gel bir ısırık alayım kafandan canım çekti." demeye başlayınca Necati'yi ileriye doğru ittim. "Hadi oğlum kötü bir şey olmayacak buna emin olabilirsiniz. Gerçekten bir yere falan da gitmeyeceğim. Çok ufak bir işim var." dedim. Harun, "Yine Iraz mı? Değer mi be kardeşim?" dedi. "Değmeyecek olsaydı inanın geri dönmezdim. Ben bazı şeylerden vazgeçemem kardeşlerim. Şimdi çıkıyorum ama lütfen beni biraz olsun seviyorsanız arkamdan gelmeyin." deyip kapıya doğru ilerledim. Ayakkabılarımı da giyip çıktım dışarıya. Iraz'ın olduğu yere doğru adımlarımı atmaya başladım.
İşte beklenen an gelmişti. O gavat yani Mete'de ordaydı. Uzaktan, Mete'yi elimle gel işareti yaparak yanıma çağırdım. "Ne oldu Çağkan hayırdır? Bir süre yoktun ortalıklarda." dedi. Önce kafamı yere eğdim. Sonra tekrar kaldırıp hafif gülmeye başladım. Mete, "Ne o Çağkan neden gülüyorsun? Yüzümde komik bir şey mi var?" dedi. Gülmemi durdurup, "Merak etme birazdan yüzünde çok gülünecek şeyler olacak. Artık ortalıklarda ben değilde sen olmayacaksın. Hazır mısın Mete?" dedim. Mete, "Neye hazır mıyım?" dedi. "İşte buna." deyip bir güzel burnunun ortasına kafayı gömüp yumruk atmaya başladım. Mete'yi yakasından tutup kaldırdım. "Şimdi defol! Bir daha Iraz'ın çevresinde ve buralarda seni görürsem eğer bunun iki katını yaşayacaksın." deyip, Mete'yi ittim. O arada Iraz karşımdan geliyordu...
Emeğe saygı açısından, oy verip yorum yapmayı unutmayınız.
Facebook Grubu;
Entrikalılar Wattpad
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Entrikalılar (Kitap Oldu)
ChickLitAz biraz üzgün, dertli, günü kötü geçen, ileri ki günleri için endişelenen, okul derdi olan, kafası karışık olan, umutları yıkılan, ağlayan, kendini yalnız hisseden, hasta olan, topluma kapanık, mutlu olan, sevinçten ağlayan kısacası bu hikaye hepim...