"Güneş Her Doğduğunda, Ay Yeniden, Hergün Ölür Güneş İçin."
☆Bölüm |1|☆
Önümde kahvem, elimde artık sembolüm haline gelmiş kitap ve içimde bir parça yalnızlık. Kitabın son sayfasını da okuyup, kapattım artık kitabı. Kitabı masaya bıraktım ve artık soğumuş kahvemin son yudumunu da içtim. Telefonuma gelen bildirimle ayağa kalkıp pantolonumun arka cebiyle biraz boğuştuktan sonra telefonumu çıkartmayı başardım.
Amberie: Hey, Cyrstal. Bize gelmeye ne dersin?
Siz: Neden olmasın, Amber. Geliyorum.
Telefonu yeniden cebime sıkıştırıp, montumu giydim. Kendimi dışarı attım ve adımlarımı sayarak Amber'in evine doğru yol aldım. Evin önüne geldiğimde, pantolonumu aşağı çekiştirerek olağanca düzelttim. Kapıyı tıklatmış, arkamdaki sokaktan geçen insanları izlemenin eşliğinde arkadaşımın kapıyı açmasını bekliyorum. Kapının açılma sesi geldiğinde kafamı önüme çevirip, refleks olarak gülümsedim.
"Hoşgeldin, Crystal. İçeri gel."
Amber hafifçe yana çekildi, ve ben de içeri girdim. Arkadan kapının kapanma sesi geldi ve Amber yanıma geldi. Birlikte salona geçtik ve koltukta oturan Bavol, yani Amber'in sevgilisi bize dönerek gülümsedi.
"Oo kimler gelmiş. Hoşgeldin Crystal."
"Hoşbulduk." dedim gülümseyerek içeri ilerlerken.
"Bak bende ne var." dedi Amber arkasında tuttuğu ellerini öne getirirken. Elinde 2 tane kağıt vardı.
"Magcon Boys'un konserine gidiyoruz!"
Tek kaşımı kaldırıp, ona 'O ne?' derecesinde bakmaya başlayınca yukarı bakarak ofladı, tekrar bana bakıp gülümsedi. Elimden çekip beni Bavol'un oturduğu koltuğun solunda kalan ikili koltuğa oturtturdu ver kendide oturdu.
"Cameron, Taylor, Nash, Jajob, Jack, diğer Jack, Matthew..."
Nefesi bittiğinde derin bir nefes aldı ve devam etti.
"Carter, Hayes, ve Shawn denilen taş çocukların oluşturdurduğu grup tatlısı."
Bavol kafasını yana yatırıp, Amber'e manalı manalı bakmaya başladı.
"Taş?"
"Ahah, canım sende mi bur- yani sende taşsın, hemde en sertinden."
Bavol sahte bir tavırla budaklarını büzüp kollarını göğsünde birleştirdi. Amber onun yanına oturup, ellerini Bavol'un beline usulca doladı. Bavol Amber'in alnına kocaman bir öpücük kondurdu. İkisi de burdan çok tatlı gözüküyorlardı. Amber, Bavol'un yanağına dudaklarını bastırıp, kalktı. Yanıma gelip ellerimi tuttu.
"Konser?"
"Evet, geliyorsun değil mi?" dedi bana yalvaran bir yüz ifadesi yollarken. Ofladım.
"Tamam, geliyorum."
Amber sevinerek bana sarıldı.
"Bunlar kim bilir kaç paradır. Sen böyle şeylere para harcamazdın?" dedim yavaşça geri çekilip.
"Radyodan kazandım. Bilirsin ben çok şans-"
Kapı çaldığında sözü kesilen Amber, hızlıca kalkıp kapıya koşmaya başladı.
"Pizza sipariş etmiştim!" diye bağırdı koridora ilerlerken. Biraz sonra elinde pizza kutularıyla salona girdi.
"Ne duruyosunuz, Bavol kollarım koptu alır mısın şunları?"
Bavol, koşarak sevgilisinin yanına gitti ve kutuları aldı. Hepimiz birlikte masayı hazırlayıp oturduk.
"Ee Crystal, ne var ne yok? Var mı sevdiğin?" dedi Amber pizzasına sos dökerken.
"Hayır, yok."
"Ee kanka, git bir mini etek giy, ne biliyim kısa şort giy, hep pantolonla dolanıyorsun. Kendine biraz çekidüzen versen, erkekler de bakıcak."
"O kendi mini şortlarını, eteklerini vermeye ne dersin Amber? Sana bakan şu erkekleri kıskanmaktan kanser olacağım. Bak hem, bağış yapmış olursun." dedi ve hafifçe kıkırdamaya başladı Bavol.
"Çok komik Bavol."
"Ben iyiyim böyle. Beni seven dış görünüşüm için değil, gerçekten her anlamda hoşlandığı için sevsin." dedim pizzamı elime alarak.
"Tamam tamam, şaka da yapılmıyor seninle." dedi Amber gülerek. Yemeklerimiz bittiğinde kalkmak için izin istedim.
"Crystal, akşam oldu tek başına gidemezsin. Bari Bavol seni evine bıraksın."
"Ya niye be-" Bavol cümlesini tamamlamadan, Amber dirseğini Bavol'un karnına geçirdi.
"Tamam neden götürmeyim canım." dedi Bavol mahçup bir yüz ifadesiyle.
"Yok, ben tek giderim."
"Olmaz, kalk gidiyoruz Crystal." dedi Bavol ayağa kalkıp. Ben montumu giyerken, o da deri ceketini almıştı. Amber kapıyı açıp bizi uğurladı ve birlikte eve yürümeye başladık. Giderken hem Amber, hemde okuldakiler hakkında konuştuk. Beni eve bıraktığında teşekkür edip eve girdim. Montumu bile çıkartmadan kendimi koltuğa bırakıp gözlerimi kapattım. Tam uyuyacaktım ki, telefonumun sesi beni kendime getirdi. Telefonumu elime alıp beni arayana baktım. Amber arıyordu. Hemen 'Amberie' yazısının altındaki yeşil noktayı kaydırarak telefonu kulağıma götürdüm.
"Alo? Efendim Amber?"
"Sana konserin zamanını söylemeyi unuttum."
"Ne zaman?"
"Yarın sabah."
☆☆☆