-2-

79 34 7
                                    

Ve maçın sonucunda ben kazanmıştım. Yani tabiki de ben kazanmıştım. Ne bekliyodunuz ki?

Maçtan sonra eve çıktık. Biraz sosyal medyada takılmaya başladık. Gözde, Arda ile beni masa tenisi oynarken çekmişti. Fotoğrafı instagrama attı. Yüzüm pek belli olmuyordu o yüzden izin vermiştim atmasına.

Boş boş düşünürken gözüm masanın üstündeki yırtılmış kitaba takıldı.

"Gençler ben kitapçıya gidiyorum, geliyor musunuz?" diye sordum. Arda boş boş yüzüme baktı.

"Niye la noldu ki?"

"Lan gerizekalı kitabım parçalandı ya." Bu çocukta beyin yerine makarna vardı heralde.

"Hee doğru unutmuşum. Tamam sen git al ben gelmeyeceğim." Aman gelme zaten seni isteyen yok.

"Ya ben de arkadaşlarımla buluşacağım yarım saat sonra şimdi gelirsem ona yetişemem." Niye lan niye beni yalnız bırakıyonuz namıssızlar.

Arkamı dönüp trip atan sesimle "Öyle olsun." dedikten sonra dolaptan siyah kotumu çıkardım. Sonra Arda'nın odasına gidip dolabından siyah bir tişört aldım. Erkek tişörtleri daha bol oluyolardı. Ben de rahatıma düşkün bir insan olduğum için öyle üzerime yapışan dar şeylerle rahat edemem. Ayrıca üzerlerindeki resimler veya desenler daha güzel oluyor.

Kıyafetlerim elimde kapıyı çarparak odadan çıktım. Trip atıyorum yani kapıyı çarpmazsam olmaz.

Banyoya girdim ve tabiki de kapıyı kapatmadan giyinmeye başladım. Giyindikten sonra aşağı inip annemlere dışarı çıkacağımı haber verdim.

Her zaman gittiğim kitapçıya gittim ve Harry Potter'ların olduğu rafı doğru yürümeye başladım.

Rafın yanına gittiğimde Hp lerin orada olmadığını gördüm. Çatılan kaşlarımla bir görevlinin yanına gittim.

"Bakar mısınız? Acaba Harry Potter kitapları nerede? " Kahretsin yine çok kibarım. Adam arka taraftan birine bağırmaya başladı.

"Buğraaa bi gelsene oğlum şu kızın istediği kitaba bi bakıver." Arka taraftan bir ses geldi.

"Tamam geliyorum Oğuz abi!"

Yaklaşık iki dakika sonra uzun boylu bir çocuk geldi. Karşıma dikildi. Kafamı azcık yukarı kaldırdım. Tam suratına bön bön bakmakla meşguldüm ki..

"Buyrun hangi kitabı arıyordunuz?"

Hafif silkelendim. "Azkaban Tutsağı" anlamasını ummuştum.

Ufak bir tebessüm etti. Arkasını döndü ve onu takip etmemi belirten bir hareket yaptı. Peşinden gitmeye başladım.

Bir rafın önünde durduktan sonra kafasını kaldırdı. Hangi akla hizmet kitapların yerlerini değiştirmişlerdi ki? Bir de en üst rafa kaldırmışlar.

"Buğraaaa!" Az önce bana yardım etmesi için bu çocuğu çağıran adamın sesiydi.

Bana özür dileyen bir bakış attıktan sonra gitti. Kitabı tek başıma almam gerektiğini anladım. Yukarı baktım. Kahretsin çok yüksekti. Ayrıca hangi kitap olduğunu da göremiyordum.

Elimi rastgele uzattım. Yetişemedim. Tabi yetişemem. Küçükken her akşam süt içmediğim için bütün bunlar geliyordu başıma. Ah benim akılsız kafam! Ne diye anneni dinlemezsin?!

Parmak ucuma kalktım. Bu sefer yetişmiştim. Elime gelen kitabı aldım. Almaz olaydım.

Beynimi hissetmiyordum. Kafamı kaldırdım. Az önce dolu olan raf şimdi boştu. Tahmin edin ne oldu? Tabikide sakarlıkta bir numara ablanız bütün kitapları kafasına devirdi.

Karşıya baktığımda koşarak gelen bir Buğra gördüm. Önümde durdu ve üzgün bir ifadeyle bana baktı. Sanırım bişeyler demem gerekiyordu.

"Şeyy ben.. çok özür dilerim. İsteyerek olmadı." Kahretsin çok utanmıştım. Kesin kıpkırmızı olmuşumdur.

"Tamam sorun değil. Sen istediğin kitabı al ben bunları toplarım."

Kitap yığınının arasında Azkaban Tutsağı'nı aramaya başladım. Ve sonuç: BULAMADIM!!! Ne zaman aradığım birşeyi bulabiliyordum ki! Paratonerdim resmen. Bütün kötü şeyleri çekiyordum.

Kitapları toplamaya çalışan Buğra'nın yanına gittim ve ona yardım etmeye başladım. Önce yüzüme anlamsız bir şekilde baktı. Sonra ufak bir tebessüm etti. Yaklaşık on beş dakika sonra işimiz bitmişti. Ama beş-altı kitap da buruşmuştu. Yazık oldu kitaplara lan. Tabi o kadar yüksekten düşseydim bende buruşurdum.

"Toplamama yardım ettiğin için saol." O dağıtmamıştı ki ben dağıtmıştım. Teşekkür etmesi gereken bendim.

"Asıl ben teşekkür ederim. Kitapları ben dağıttım. Ayrıca yarın babama söylerim kıvrılan kitapların parasını ödemeye gelir. Yanımda o kadar para yok"

"Tamam ben Oğuz abiyle konuşurum." Tamam canım sen konuş ne konuşcan bilmiyorum ama konuş yani.

Suratıma içten bir gülümseme yerleştirdim ve başımı hafif eğerek ona baktım. Elimi uzatarak "Ayça." dedim. Elimi sıktı ve "Buğra." dedi. "Tanıştığıma memnun oldum." Kahretsin yine çok naziğim.

Arkamı dönüp kitapçıdan çıkmak için hareket etmiştim.

"Bunu almayacak mısın?" Ha?

Arkamı döndüm. Bir adet tebessüm eden Buğra ve elinde bir adet Azkaban Tutsağı.

"Ayy ben onu bulamamıştım. Çok teşekkür ederim yaa." deyip sarıldım. Ne? Bi dakika. Sarıldım mı? Kahretsin! Niye sarıldım ki şimdi?

Ne yaptığımı fark ettikten sonra hemen geri çekildim. Kafamı öne eğdim. Yüzüne bakmadan "Özür dilerim." dedim.

Cevap vermedi. Yıqıldım. Q'yla. Lan insan bi önemli değil falan der.

Kafamı kaldırmadan yanına gittim ve elimi uzattım. O da elimi tuttu.

Şaka lan şaka. Kitabı elime verdi sadece. Elimdeki kitaba bir müddet baktım. Sonra kasaya gidip kitabın parasını verdim ve çıktım.

Yavaş adımlarla kafam önde eve gitmeye başladım. Ve PAT! Ne gerizekalıyım. Niye önüme bakmıyorum ki. Kafamı kaldırarak çarptığım şeye baktım. Yuh yani!

ParatonerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin