10. YAŞ GÜNÜ
10. Yaş günümde annem bana pembe kaplı, kilidi olan bir defter hediye etti.
"Anne bu ne işe yarayacak?"
"O bir günlük. İnsan bazen başkasıyla paylaşmak istemediği şeyleri yazmak ister. Böyle sessiz bir arkadaşa ihtiyaç duyar. Bu sana ait özel bir şey. Oraya yaşadığın olayları, duygularını yazacaksın. Senden başka kimse okumayacak. Tabi eğer istemezsen
"Sen bile mi."
"Evet bebeğim"
Doğrusu biraz bozulmuştum. Doğum günümde kocaman bir barbie bebek değil de basit bir defter. Şık bir kıyafet değil de basit bir defter. Basit bir defter neden insanın arkadaşı olsun ki? Neyse babam boyumca ve şahane bir bebek almış da biraz teselli buldum. Bu da kardeşinden dediler. Bir hikaye kitabı. Kardeşim daha bir yaşında bile değil. Hikayeden ne anlarsa. Ben 7 Eylül'de doğdum. Doğum günüm yaz tatili bitmeden olduğu için hep biraz sönük geçer. Arkadaşlarım tatilden dönmemiş olur, okul hazırlıkları başlamış olur, bazıları ile iletişim kuramam ve hep parlak bir partinin hayaliyle yaşarım. Hediyeler bile sönük olur. Kalem kutusu, defter, boya seti, işte bunun gibi zaten annemin alması gereken şeyler. Her doğum günümde biraz daha hayal kırıklığı yaşarım.
Beklentilerin fazla onun için elde ettiklerinle mutlu olamıyorsun diyor annem. İnsanın beklentilerinin neden fazla olmaması gerekiyor.
4. Sınıf öğrencisiyim. İsmim Aslı sevgili günlük. Beni tanıman için yazdım. Madem seninle arkadaş olacağız ismimi de bilmen gerekiyor. Ben sana günlük diyeceğim ve kimseye anlatamadığım şeyleri sana anlatacağım. Hayır yazılarımın başına tarih koymayacağım. Gün yazmayacağım. Onlara bir başlık vererek hikaye gibi anlatacağım. Benimle ilgili herşeyi bileceksin. En yakın arkadaşım Tuğba. Onun 5 yaşında bir kız kardeşi var. Arkadaşlığımız 1. sınıfta başlamıştı. Yan yana oturup heyecanımızı paylaşmıştık. Bana kardeşinden bahsetmişti. Ona ninniler söylediğinden. Bu çok güzel bir şeydi. Okulun ilk günü eve gittiğimde,
"Bir kardeş istiyorum." dedim anneme.
"Bu da nerden çıktı?"
"Tuğba'nın bir kardeşi var ve onunla çok güzel vakit geçiriyor. Benim de olmalı" dedim.
Bana hak verdi. Ama rahatsızlık yüzünden şu anda bunun mümkün olmadığını, tedavisi bitince muhakkak bir kardeşim olacağını söyledi.
"Ölmeyeceksin değil mi?"
"Hayır bebeğim tabi ki ölmeyeceğim. Sadece biraz zaman alacak."
3. sınıfta iken bir kardeşim oldu. Bu arada okulu sevmediğimi fark ettim. Okul bütün zamanımı alıyordu. Ayrıca her şey yasaktı. Derste konuşamıyorduk. Öğretmenin sorularına cevap vermemiz gerekiyordu. Tenefüslerde bile hep uyaran birileri vardı. Zil sesinden sonra sınıfa gelince kızılıyordu. Dersler bitip de eve geldiğinde bile bir oh diyemiyodun. Ödevler vardı. Sınavlar vardı. Ders çalışmalar vardı.
"Aslı ödevini yaptın mı?"
"Yaptım anne"
"Aslı sınavın var mı?"
"Yok anne"
"Olsun sen yinede biraz tekrar yap"
"Çünkü......." diye başlayan ve uzayıp giden benim hep yenildiğim konuşmalar oluyordu. Sana kısa bir özet yapmaya çalışıyorum. Beni tanıman için. Üstelik biraz önce annem odamın kapısından baktı ve çalışma masamda oturduğumu görünce ders çalıştığımı zannedip sessizce çekip gitti. Okullar açılmadan neden ders çalışmaya başlayacaksam. Anlayacağın seninle iyi kaytaracağız. Sahi sana kardeşimden bahsedeyim biraz. İsmi Murathan. Tedavi uzun sürdü anlaşılan. Çünkü ben 9 yaşındayken dünyaya geldi. Yaşlarımız çok yakın olmadığı için oyunlarımız da fazla uymayacak gibi. Hayal kırıklığım ise anlatılacak gibi değil. Annemin bütün vaktini alıyor. Sanki artık ben ikinci plandayım. Sanki bana ayıracak çok vakitleri yok gibi. Sürekli ağlayan, altını pisleten, hep ilgilenilmesi gereken bir bebek. Onunla ilgilenmek istedim inan bana. Ama ne yapabilirim ki? Annem altını değiştirirken bakmak bile istemiyorum. Sadece kızlarla, erkekler arasındaki anatomik farkı iyice anlamak için birkaç defa inceledim. Ama bebeğin altını değiştirmek istemediğime karar verdim. Biberonuyla mama yedirmek istedim. Sonuna kadar sabredemedim. Kolum ağrıdı. Ona ninniler söylemek istedim. Ama bunun yerine sevdiğim şarkıları söylemeye başladım. Annem bunların bebeğin uykusunu kaçırdığına karar verdi. Sonunda onunla vakit geçiremeyeceğimi anladım.
"Alın bebeğinizi sizin olsun. Ben odama gidiyorum. Yalnız kalmak daha iyi."
Sonra benimle ilgilendiler ama kardeşim olmaya da bilirmiş gibi geldi bana. Sevgili günlük şimdi biraz ara veriyorum. Kardeşimin doğum günü hediyesi olan hikayeyi okuyacağım. Sanırım bu hoşuma gidecek çünkü bir uzaylının hikayesi. Konu çok ilginç gibi.
Bu hikayeyi sana da anlatmak isterdim sevgili günlük. Nefesimi kesti. Bir uzaylıyla arkadaş olmak ne müthiş bir fikir. Böyle bir film izlemiştim geçen sene o zaman da çok etkilenmiştim. Akşama babamdan bu konuda biraz bilgi almalıyım. Hikayedeki arkadaşlık çok güzeldi. Hiç kıskançlık yoktu. Sanıyorum uzaylılar kıskanmıyorlar. Oysa ben Tuğba'yı benden güzel olduğu için, benden çalışkan olduğu için, herkesle benden kolay arkadaş olduğu için çok kıskanıyorum. O da beni ondan daha fazla harçlık aldığım için, ondan daha güzel giyindiğim için kıskanıyor. Sonra saçma sapan sebeplerle kavga edip küsüyoruz. O gidip Yasemin'le samimi oluyor. Ben gidip Gülçin'le samimi oluyorum. Çok zor barışıyoruz. Halbuki bu uzaylının böyle şeyleri kıskanması imkansız. Bunu okuduğum kitaplardan ve seyrettiğim filmlerden biliyorum. Tabi ki hepsi kurgu ve belki de uzaylı diye bişey yok ama bizim kurgularımızda onlar daha farklı bir fiziğe, daha farklı bir anlayışa sahip. Bir uzaylı neden benim oyuncaklarını kıskansın ki? Bugün bütün gün odamda vakit geçirdim. Televizyonu bile açmadım. Bozulmuştum ama şimdi seni çok seviyorum. Gerçekten eşsiz bir arkadaşsın sevgili günlük. Odamın ne kadar güzel olduğunun farkında mısın? Her tarafı pespembe. Duvarları, yatak örtüm. Çalışma masam ve dolabım ise beyaz. Çocuk odasında kahverengi mobilya güzel olmuyor. Bu annemin fikri. Ama haklı galiba. Odamın her tarafında kocaman kocaman bebekler var. Sonra tavşanım ve ayım. Sonra E.T. Bu da bir filmin uzaylı kahramanı. Sonra Alf. Bu da bir dizinin uzaylı kahramanı. Sonra televizyonum. Çizgi filmlerim. Zil çaldı. Babam geldi. Bu akşam ondan uzaylılar hakkında bilgi almalıyım. Hoşçakal.