Reyna sadece ilerliyordu bu karanlık mağarada. Bunu bilinçsizce yapıyordu. Jupiter kampının yıkılışını tekrar ve tekrar izlemek zorunda kalıyordu. Bunu engellemek için birçok farklı şey denedi, hepsi de aynı sonuçlandı. Aynı lanet şeyi hissetti her seferinde; acı. Ve bunun için her seferinde de Vincent'a küfrediyordu.
"Benden ne istiyorsun?" Diye haykırdı Reyna. "Yeterince acı çekmedim mi? Beni rahat bırak!" Sonra mağaranın derinliklerinden bir ışık geldi. Oldukça zayıf ve solgun bir ışıktı. Reyna ona doğru koşmaya başladı. Işığa ulaştığında bunun nereye vardığını şıp diye anlamıştı. Nico ona buradan çok bahsetmişti. Burası Tartarus'tu.
Reyna etrafına biraz bakındı, sonra da Nico'yu gördü. Artemis avcılarıyla birlikte yürüyordu. Reyna normalde kıskanırdı ama bunlar bekaret yemini etmiş kızlardı. Güzellikleri onlara pek de fayda sağlamıyordu.
Reyna olabildiğince hızlı bir şekilde aşağı indi ve Nico' ya doğru kollarını açıp koşmaya başladı. Ona tam sarılacakken de içinden geçiverdi. Reyna, bir görüntünün içindeydi, belki de bir anının. Bir anda Nico yere yığılıp ağlamaya başladı. "Reyna!" diye çığlıklar atıyordu.
"Ben buradayım Nico! Yanındayım!" diye seslendi Reyna ama Nico onu duymuyordu. Ağlamaya, haykırmaya devam ediyordu ve Reyna da gözyaşlarını tutamadı. Ama ağlayacak sebepleri daha yeni başlıyordu. Tam üç titan bir anda onların etrafını sardı. Yanlarında da yaklaşık 30 canavar vardı. Titanlar en az 10-15 metre vardı. Avcılar silahlarını çektiler, Mars- aman Ares işte- melezi olduğunu tahmin ettiğim çocuk da mızrağını çekti. Nico ise zar zor ayağa kalktı, gözyaşlarını sildi ve kılıcını çekti. Stygia demiri mor bir ışıltı saçıyordu.
Savaş pek de iç açıcı geçmedi. Hyperion adlı titan onları ateş yağmurunda boğdu. Bu bile onları zorlamışken diğer titanlar da saldırdı. Ares melezinin sonu onurlu ama dehşet vericiydi. Titan onu kolundan ve bacağından yakalayıp ikiye ayırdı. Sonra da parçalarını arkasına fırlattı. Reyna Nico'ya bir şey olursa bunu kaldıramazdı. Zaten herşeyini kaybetmişti-o hariç. Ama titanlar sadece kafasına bir darbe indirip onu bayılttılar. Sonra da onu avcılarla birlikte oradan götürdüler. Sonra görüntü tekrar karardı ve Reyna tekrar o mağarada yürümeye devam etti.
"Kimsin sen? Bunları beden bana gösteriyorsun?" Cevap gelmedi ama onun yerine yeni bir ışık gözüktü. Reyna burayı da tanımıştı. Bilgin bir sevgili cidden harikaydı, şimdi Percy'yi daha iyi anlıyordu. Evet, o beş nehir, uçuşan ruhlar, etraftan fışkıran lavlar. Evet, gelebileceği en güzel ikinci tatil köyündeydi; Yeraltı Dünyası'nda.
Reyna bu kez de dostlarını gördü: Percy, Annabeth, Jason, Piper ve diğer herkesi. Başları Hades'le dertte gibiydi. Sonra oraya Nico ve avcılar da bir anda sanki gök yarılmış da içinden oraya düşmüşler gibi bir anda geldiler. Hades bağırıp çağırdı ve onlara doğru kapkara bir are topu fırlattı. Ama Nico onları tam zamanında oradan kurtardı. Sonra görüntü de tekrar sona erdi.
"Tekrar soruyorum," dedi Reyna. "Kimsin sen? Bunları neden görüyorum?"
"Çünkü preator," dedi tanıdık bir ses. "Uyanmanız gerek." Reyna kılıcını çekip Vincent'ın boğazına dayadı.
"Beni şuana kadar tam 5 kez öldürdün, tüm Romalılarla birlikte. Neden senin dediğini yapayım ki?"
"Bakın, kendimi kontrol edemediğim zamanlar var. Bir Hades evladı olarak karanlık bende yoğun. İçimde de binlerce ruh barındırmamla da birlikte onun delilik şeklinde ortaya çıkması doğal. Tabii ki kendimce düşüncelerim de bu durumu etkiliyor ama beni anlamalısınız, amacım yardım etmek. Hem ayrıca bu bir rüya, beni öldürsen de bir yerden gene pörtlerim." Reyna kılıcını kılıfına takıp konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşin Yükselişi
FanficGaia gibi bir tehdit ardından ve kamplar arası barıştan sonra bile Percy rahat edemiyor maalesef. Kendisi Annabeth ile tatlı tatlı hayaller kurarken tatsız gelişmeler oluyor. Yeni bir kehanet, geçmişten gelen sırlar ve herşeyin kaynağı olan bir mele...