4 / numb

6.4K 412 64
                                    

Geçen bir ya da bir buçuk saatin ardından kendimi toparlayabilmiş ve yapmam gereken şeylere daha iyi odaklanabilmiştim. Kaydımın tamamlanması için gereken evrakları gözden geçirmek, tedavisiyle ilgileneceğim hastaların hasta geçmişini incelemek ve birkaç yere mail atmak gibi işleri bitirdikten sonra, şimdi olduğu gibi uzun, kilitli dolabıma alfabetik sıraya uygun bir şekilde ağır olan dosyalarımı yerleştiriyordum. Kabul ediyordum, bu biraz yorucu ve sıkıcıydı. Ama kafam öyle dağılmıştı ki, buna şükretmem gerektiğini biliyordum. Beni dış dünyadan almış ve sadece bir noktaya kafa yormamı sağlamıştı.

Pencerenin yanındaki sabitlenmiş dolabın alt rafına ulaşmak için eğildim ve sol elimde tuttuğum iki dosyayı da oraya koydum. Daha sonra diğer dosyayı da almak için doğruldum ve masama ulaşarak onu aldım. Ardından dolabıma doğru ilerledim ve tekrar eğildim. Fakat elimde kalan son dosyayı bir türlü diğerlerinin arasına yerleştiremiyordum. Bir bu eksikti. Havaya keskin bir nefes bıraktım ve eteğimin darlığını önemsemeden yere çömeldim. Dosyalar genişti ve raflarda tam tersine, dardı. Ama yine de bunu yapabilirdim. Dudağımı ısırdım ve biraz zorlayarak dosyayı diğerlerinin arasından geçirebildim. Dosyanın rafa vuruş sesini işittiğimde memnuniyetle ellerimi geri çektim. Fakat saniyeler sonra tam yanımda duran siyah, deri botları görmeyi beklemiyordum.

"A-Ah!" dedim dengemi kaybedip yere düşerken. Fakat son anda ellerimi yere koyup, sırtımın soğuk zeminle buluşmasını engelleyebilmiştim.

"Bayan Cooper," dedi endişeyle bana eğilirken, Bay Malik. Beni belimden kavradı ve daha ne olduğunu kavrayamadan ayaklarımın üzerinde durmamı sağladı.

Panikle ellerimi tutunmak için koyduğum yapılı sırtından çektim ve birkaç adım geri çekildim. O konuşmadan önce yaptığım ilk şey açılmış olan eteğimi ve saçlarımı düzeltmek olmuştu.

"Affedersiniz," dedi. Bana doğru bir adım yaklaştığında tereddüt edercesine geri çekildim. Fakat o hareketinden vazgeçmemişti. "İyi misiniz? Sizi korkutmak istememiştim."

"E-Evet," diye itiraf ettim. "Beni ürküttünüz."

Surat ifadesi yumuşamaya başladığında tekrar konuştu. "Canınız yandı mı?"

Popomda hissettiğim acıyı ona söyleyemezdim. Ama topuklu ayakkabılarımla olduğumdan dolayı bileğim burkulmuştu ve oradaki acı daha fazlaydı. "Sadece bileğim..." diye mırıldandım yüzümü buruştururken.

"Size telefonunuzu vermek için gelmiştim. Kapınızı tıklattım ama duymadınız."

Başımı salladım. "Sorun değil, teşekkür ederim." Telefonumu bahçede mi unutmuştum yani? Nasıl bu kadar bilinçsiz olabilirdim? Lanet olsun.

"Hadi," dedi teşvik edercesine. Dudakları düz bir çizgi halini almıştı. "Sizi sandalyenize oturtalım."

"Ben hallederim," dedim elimi önemsizce iki yana sallarken. Çoktan masama doğru adımlamaya başlamıştım. Fakat bileğimde hissettiğim yanma hissiyle aniden sendeledim ve kollarının tekrar etrafımda dolaşmasına izin vermiş oldum. Yapılı bedeni şimdi tam olarak arkamdaydı. Utanmış bir şekilde kıkırdamaya başladım. "Sanırım halledemezmişim."

Onun da kısa bir şekilde güldüğünü duyduğumda bir an önce ondan uzaklaşmak istediğimi fark ettim. Rezillik ve korku karışımı bir duygu bütün bedenimi ele geçirmişti.

Beni masama ilerletip sandalyeme oturmamı sağladığında, suratına bakmaktan ne kadar çekinsem de gülümsemek zorunda kalmıştım. O ise bakışlarıma karşılık vererek telefonumu masama usulca bıraktı.

Numb Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin