[Tek bölümlük bir hikayedir.]
Karakolun duvarında asılı olan takvimle bakışmaktan başka yaptığım bir şey yoktu. Yaklaşık on beş dakikadır siyah sandalyede oturuyordum ve benimle arkadaşlık eden tek şey önümde duran takvimdi. Takvimin işaretlendiği güne takıldı gözlerim, tekrar ve tekrar. Sayıların basılı olduğu beyaz yaprakların hayal gücümde kana bulandığını hayal ettim. Takvimin herbir sayfası benliğime küçük çizikler atıyordu ve eğer ellerim kelepçeli olmasaydı o takvimi yerinden söküp atabilirdim.
Derin bir nefes aldım, sakin kalmaya çalıştım. Ama olmuyordu işte. Kırmızı kalemle işaretlenen gün tam karşımda duruyordu.
31/Aralık/2015.
Bugün yılbaşıydı.
Sözlüklerde geçen anlamı çok farklı olsa da, bana göre, kimsenin elinde tutamadığı, iki cam arasında akıp giden kumun arasında saklı olan zamanın katilidir, yılbaşı. Aynaya her baktığımızda gördüğümüz yansımamızın solmasıdır. Alnımızın üstünde bir ömürün yazılı olduğu deftere yeni bir satır daha eklenmesidir. Ailemin ve zamanın en büyük katilidir. Bu yüzden yılbaşından nefret ediyordum. Benim zihnimdeki yılbaşında kar kırmızı yağıyordu; noel baba Azrail'di ve süslenen ağaçların altındaki paketlerden cesetler çıkıyordu.
"Yine mi sen?" dedi odaya giren polis memuru. Beni her sene görmekten sıkılmış gibiydi. İçi ölüm kokan takvim yapraklarından gözümü ayırdım.
"Cüzdanını çaldığın adam senden şikayetçi olmadı. Maalesef bu sene yılbaşını nezarethanede geçiremeyeceksin." Sözcükler, sayfaların akıttığı yaralarımı daha da yaralamak istercesine bedenime saplandı. Yılbaşında dışarıda dolaşmamalıydım. Aslında yılbaşında hiçbir yerde olmamalıydım.
Ne diyeceğimi bilemez bir halde polis memuruna bakıyordum. Sonuçta yakalanan hiçbir suçlu, nezarethaneye gitmek istemezdi. Yeşil gözlerim tekrardan takvimin işaretlenen sayısına ilişti.
"Buna bir son vermen gerekiyor. Her sene yılbaşında senin yüzünden erken çıkamıyorum." Polis memuru sinirliydi. İki elini beline sarmış, kaşları çatık bir halde bana bakıyordu. Gözleri beni tarıyor gibiydi ama nötr yüz ifademden hiçbir şey anlayamayacağına emindim.
"Anlıyor musun, Hilal Çamlı?" dedi soy ismime basa basa. Kelepçelenmiş yumruklarımı sıktım, sıkıntılı bir şekilde nefesimi dışarıya verdim. "Anlıyorum," dedim olağanüstü bir sakinlikle. Ve her sene yapmaya devam edeceğim.
Sinsi bir kahkaha boğazımdan yukarı doğru tırmanırken takvimin yaprakları kulağıma doğru fısıldadığında boğazıma bir yumru oturmuştu. "Beni bu gece nezarethaneye koymalısınız," dedim fısıldayarak. Koymalısınız yoksa kendimi kontrol edemeyeceğim.
"Akıllısı beni bulmaz," dedi mırıldanarak. Önümde duran masaya doğru oturdu ve ön cebinde asılı olan kelepçe anahtarlarını parmaklarını arasına sıkıştırdı. "Bak..." dedi. Doğru kelimeyi aramaya çalışıyor gibiydi. Ağzını birkaç kez açıp kapadı. "...on iki yaşındayken yılbaşında aileni kaybettiğini biliyorum. Sırf bu yüzden her sene kendini cezalandıramazsın. Seni anlamaya-"
"Bu kadarlık yeterli, bence." dedim lafını bölerek. Beni anlamaya çalışsa da anlayamazdı. Yılbaşı onun için umut demekti; benim içinse koca bir yalnızlık.
Polis memuru bir şey demedi, öne uzandı. Kelepçelerimi çıkarttıktan sonra ayağa kalkıp kapıyı gösterdi. Sızlayan bileklerimi tutarak kapıya doğru ilerlerken bana fısıldayan takvimin çığlıkları kulaklarımı doldurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Noel Baba'yı Öldürmek
Short StoryWattyTR2016 için yazılmış tek bölümlük bir hikayedir. "Benim zihnimdeki yılbaşında kar kırmızı yağıyordu; noel baba Azrail'di ve süslenen ağaçların altındaki paketlerden cesetler çıkıyordu."