20 Aralık 2015
Deftere her zamanki gibi bir şeyler karalar iken ben, sayfayı değiştirmeye karar verdim. Parmağımdaki acıyla sıçramış idim adeta. Parmağıma baktım; zamanında bilerek ve isteyerek kestiğim bu parmağı, anılarıma bandırdım. Ben ve benim beyaz yaram, beyazlağın ötesine geçmeye karar verdik.
Ah... Beyaz, bembeyaz anılarım. Karanlık yetimhanedeki tek beyaz duvar, tek beyaz oda ve tek beyaz kız. Ne bulsa parmağına batıran, kanatan ve o iğrenç beyazı kanı ile kırmızıya boyamaya çalışan kız. Başaramazdı hiç bir seferinde. O iğrenç beyazlık kalırdı daima. Nedenini düşünür, sorardı her zaman kendine. Kendinden başka kime soracağını bilmez, bilemezdi. Kimse öğretmemiştiki ona, birine ibadet etmeyi... Yavaş yavaş kendi geçmişime dalıyordum, düşündükçe daha geriye. Dudaklarımdan dökülen ilk kelime kendi ismim olmuş. Bunu annenin umut verici pamuk sesinden değil de, yetimhanede tanıdığın, kendinden biraz büyük birinden duymak kırıcıydı.
Derin bir nefes aldım.
Defterin kapağını kapatıp, kalktım oturduğum okyanusumdan. Benim sandalyem bir okyanus gibiydi sanki; içi benim düşüncelerimle dolu.
Saat daha sabahın beşi... Belli ki pek geçmemişti zaman. Gerçi, yıllar boyunca pek geçmezdi vakit benim için. Beyaz bırakmazdı peşimi.
Derin bakışlarımı odamın küçük, ama içinde uçsuz bucaksız uzayı bulunduran pencereme çevirdim. "Ah, yine kar yağmayacak ha..."Yılbaşında, hiç kar yağmazdı İstanbul'da. Yağsa yağsa, ya Ocak'ta yağardı, ya Şubat'ta... Ağaçlar giymezdi gelinliklerini. Düşünürdüm hep; belkide sevmiyorlar o gün evlenmeyi.
Derken; içeriye Uzay girdi. Gülümseyerek baktı bana. "Yine açmadın kapıyı. Yine kendi anahtarımı kullanmak zorunda kaldım. Senin için endişeleniyorum Beyaz." Gülümsedim. "Ben de Gece için endişeleniyorum."***
21 Aralık 2015
Gözlerimi kapatmış, yavaşça yürüyordum. Uzay'ın elinden tutmuş, onu dinliyordum. Bana şefkatle bakan gözlerini görmek acı veriyordu. Bana acıyordu belli ki, ama daha bir şey bilmiyordu.
"Şaşırttın beni Beyaz. Çok farklısın bu kez."
"Çok gürültü yapıyorsun, biraz sesini kes." Kıkırdadı dediğime. "Pekala." dedi sadece ve dudaklarını kilitledi.Biraz içim acımış, üzülmüştüm. O benim için çabalarken, ben O'na ne yapıyordum? O'nun ne suçu, hatası vardı ki benim hayatımda? Etrafımda dört dönüyor, kötülükleri benden uzaklaştırıyordu adeta.
"Uzay..." diye başladım. "Teşekkür ederim."
"Teşekkür de edermiş, ama ben seni yerim!" Yüzümü buruşturdum verdiği tepkiye. O ise baktı, güldü sadece.
Mesafe azalınca daha da sıktım elini. Sanki tüm korkum içime işlemişti. Uzay fark etti beni, elini omzuma attı. Bir şeyler mırıldanıp, kulağıma fısıldadı. "Yasak seslerin gölgesinde, korkunun göbeğinde oturur susardı. O'nun adı Beyaz'dı; renklerin efendisi."***
22 Aralık 2015
Adımlarımı yavaşlatmış odaları geziyordum, birbirleri ile oynayan çocukları izliyordum. Onca ahşap kapıdan, beyaz olana geldim. Tüm benliğim ile odaya girdim.
Duvarlarda ki kan izleri hala duruyordu. Başucumda duran tavşan, hala gülümsüyordu. Evet uzun yıllar geçti. Belki büyüdüm, belki de büyümedim. Belki unuttum bazı acılarımı, belki de büyüttüm içimde günden güne. Neden? Neden hafızama bu unutulmaz duvarları kazıdılar? Kulağına karanlığı fısıldadıkları bu minik bebeğe, neden bembeyaz duvarları makul gördüler?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Kesiği
Short StoryBırakın, kessin kağıtlar parmaklarınızı. Bu uçsuz bucaksız dünyada, kim sorardı ki hesabını? Tam mutluluğu buldum derken, yıkılır tüm duvarlarınız. Siz acınızı yaşarken kim kurtarır ki karşılıksız? Bırakın, bırakın gelsin bu gece beyaz. Bırakın uzay...