Maroon 5 - Girls Like You
^-^-^-^-^-^-^-^-^-^-^-^-^-^
Serra, hafta sonu için Denizli'den Bursa'ya gelmişti. Şimdi de evde oturmuş kara kara ne yapsak diye düşünüyorduk. Oturduğum yerden kalkıp yerde yuvarlanan Serra'nın yanına keko oturuşu yapıp oturdum.
"Kuzen kalk ya. Böyle boş boş durunca benim canım sıkılıyor. Zaten kırk yılın başı bir Bursa' ya gelmişsin" dedim. Serra bana her zaman ki 'üşeniyom be kankaaa' bakışını atınca gözlerimi devirdim ve ayağa kalkıp Serra'nın bacaklarından tutup kapıya doğru çekiştirmeye başladım. Vöh öküz gibi mübarek. Ne yiyip ne içiyon zalımın gızı.
"Serra kalk yoksa seni abimin iğrenç kirli odasında sürükler ardından da dolabına kilitleyip havasızlıktan ve o iğrenç ter kokusundan boğulmanı sağlarım. Anladın mı beni?" dedim tehditkar bir biçimde. Bu arada abim o kadar pis biri değildir. Sırf kalksın diye uydurdum (* ̄︶ ̄)
Gözlerini fal taşı gibi açılırken bir yandan da bacağını kurtarmaya çalışıyordu. Ona haince gülümseyip saçımı attırdım. Serra yerden kalkıp yanıma gelince "Damla be teyzem yemeği hazırlayana kadar dışarı çıksak olur mu? Yemin olsun içim daraldı" dedi. Hadi ya bah sen. Allah allah hanımefendinin içi daralmış. Ben anlamamıştım zaten. Vay anasını be.
"Gidip üstümüzü değiştirelim sonra bizim şu yokuşun üstünde ki parka gidelim bari. Çekirdek, kola yaparız hem" dedim gülerek. Serra istekli bir şekilde başını salladı. Hatta öyle bir hızlı salladı ki bir ara beyni burnundan akacak sandım yani o derece.
Hızla yukarıya çıkıp odaya girdik ve üstümüzdeki pijamalardan kurtulduk. Siyah bir eşofman, üstüne de düz mavi bir tişört geçirdim ve Serra'ya döndüm. O da siyah bir pantolon, üstüne de "warrior" yazan bir tişört giymişti.
Yanımıza çekirdek ve kola almak için biraz para aldıktan sonra aşağı indik. Tam kapıdan çıkarken annemin "yemek yemeden hiçbir yere gitmek yok kızlar. Çabuk içeri girin!" uyarı üzerine omuzlarımızı düşürdük ve içeriye geçtik.
"Hazır ayaktayken masayı da iki elden hazırlarsınız değil mi?" dedi annem mutfaktan. Serra'ya 'bu kadın beni bir gün öldürecek' bakışı attım. Serra da benden farksız değildi açıkçası. El mahkum masayı hazırlamaya başladık. Babam da gelince hep beraber masaya oturduk ve yemeğimizi yedik.
Yedik falan diyorum ama Serra'yla resmen yediklerimiz boğazımıza dizilmişti. Bir an önce parka gidelim diye hızlı hızlı yiyorduk. Gerçi yemekten sonra direk çekirdek, kola yapmakta biraz saçmaydı ama kafamıza takmıştık bir kere. Gidecektik o parka.
Annemin 'yavaş yiyin' uyarısı üzerine yediğim şey boğazımda kaldı ve öksürük krizine girdim. Annem suyu uzatırken bir yandan söyleniyordu.
"Kızım ben sana yavaş ye demedim mi? Park kaçmıyor ya?" dedi. Yemin ederim bi ara parkın eteklerinden tutup kaçtığını hayal ettim. İşte hayal gücü.
Uzattığı bardağı alıp içtim. Aslında haklıydı ama Serra zaten kırk yılın başında bir gelmişti onuda iyi değerlendirmek istiyorduk açıkçası.
Bardağı masaya koyarken "anne ya Serra'yla vakit geçirmek istiyoruz işte." dedim hafif sinirlenerek. Babam yandan bakış attı. Bu bakışın anlamı 'sizin bu vakitte parkta ne işiniz var kız başınıza ve benim bundan neden haberim yok' tu.
Babama şirince sırıtarak "şey... baba nasıl olsa buraların geceleri de gündüzden bir farklı olmuyor ya ondan yani. Yoksa bilirsin yani ben geceleri hiç dışarı çıkmam dedim" ve annemden yardım istercesine baktım. Annem ben karışmam dercesine bakınca bir umut Serra'ya baktım. Benim akıllı kuzenim durumu anlayıp yüzüne sevimli gülümsemesini takıp babama döndü. "Enişte ya bir şey yapmıcaz ki sadece çekirdek çitlicez valla. Hem park eve yakın ki eğer bir şey olursa ararız zaten biz sizi" dedi. Babam cevaptan tatmin olmuş olacak ki izin verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZ #wattys2019
HumorGözlerinde gökyüzünü taşıyanlara... Eski adımız: karşı komlum meteor BU HİKAYE 25/07/2015 TARİHİNDE YAZILMAYA BAŞLADI.