Bir ırmağın kenarına oturmuş kitap okuyordu. Kitabı bırakıp çiçeklerin üzerine uzanıp mis gibi kokularını içine çekti. Sanki kuş tüyünden bir yatakta yatıyordu. Aklını bulandıran onu üzüntüye boğan hiç bir şey yoktu. Kuşların cıvıl cıvıl sesi, ırmaktan akan suyun kayalara çarpıp bir yarış misali birbirini kovalaması, rengarenk uçuşan kelebeklerin dansı hepsi eşsiz birer tablo gibiydi. İçine dolan bütün bu güzellikler sanki yaralarına dokunup onu iyileştirmişti. Gördüğü bu güzellikle onun sızlayan ruhunda çiçekler açmıştı. Ne güzel bir yerdi burası.
"Sonsuza dek kalamaz mıyım"diye düşündü Rena. Gözlerini mavi gökyüzüne çevirdi. Pamukları andıran bulutlara elini uzattı biraz daha zorlasa belkide tutacaktı. Bir kahkaha attı kendiside nedenini bilmeden. Ellerini iki yana açıp yüzünde kahkahadan kalma tatlı bir tebessümle derin uykulara daldı...Güneş doğmuş gökyüzünün en tepesinden ona selam veriyordu.
Yarı uykulu yarı uyanık bir haldeydi.
Işıklar dans ediyordu gözlerinin önünde. Oysa uyumak için kapatmıştı gözlerini hayatının gerçeğine uyanacağını bilmeden.Zorda olsa yerinden kalkmayı başardı. Bu sıralar ne çok tembellik yapar olmuştu böyle. Annesinden kalan eski bir çantayı yerden aldı omzuna taktı ve yola koyuldu.
Hava güneşli olmasına rağmen biraz serindi. Soğuk rüzgarlar bir uçtan bir uca devriye atar gibi kol geziyordu ormanın derinliklerinde. Ağaçlar, yapraklar, kuşlar,böcekler hepsi bir ayinin parçası gibi sallanıyor olabildiğince ses çıkarıyorlardı.
"Hep mi böyleydi burası yoksa bana mı tuhaf geliyor bugün" diye aklından geçirdi Rena. Belki de gördüğü rüyanın etkisinden anlamsız geliyordu ait olduğu bu yer.
Aklında deli sorularla ormanın derinliklerine daldı. İçinde karmaşık duygularla adeta cenk ediyordu. Bastığı her toprakta, gördüğü, dokunduğu herseyde bir anlam aradı. O bu dünyanın neresindeydi. Neyin eksik neyin fazlalık olduğuna karar veremedi. Rena iç dünyasının onu ele geçirmiş olduğunun ilk belirtilerini gösterirken farkında olmadan epey yol yürümüş kasabaya giden patikaya gelmişti bile. Bi an durdu uyan artık gerçeğe dön dedi kendi kendine. Sonra istemeden ona yuva olmuş bütün sırlarını gizleyen bir dost gibi duran ormana baktı ve içinden şöyle geçirdi Rena.
"Arıyor muydum?
Aranıyor muydum?"...Rena iç sesinden ayrılıp nihayet kasabaya ulaşmıştı. Kasaba ormanın eteklerine kurulmuş oldukça geniş alana sahip büyük bir yerdi. Halkın çoğu burda yaşar geçimini kasabada bulunan pazarda satış yaparak sağlardı. Kasaba ve ormanın yakınlarında köylerde yaşayanlarda vardı. Hayvancılık ve tarımla uğraşırlardı.
Rena buradaki insanlarla iyi geçinen onlarla alış veriş yapan kendi halinde bir kızdı. Omuzlarina dökülen kahverengi saçları, ela gözleri, beyaz teni ve yüzündeki o tatlı gülüşü ile herkes tarafından sevilirdi.Kasabanın girişinden başlayan pazar kasabanın nerdeyse ortalarına kadar ilerliyordu. Pazarın en başında sebze ve meyve satarak geçimini sağlayan Bay Rich bulunuyordu. Rena onu görünce selam verdi.
-İyi günler Bay Rich
-Teşekkürler bayan Rena.
Bay Rich ile selamlaşan Rena pazara doğru ilerledi. Biraz ilerde Bayan Erisa ile karşılaştı. Oda pazarda güzel kokulu meyvelerden yaptığı reçelleri satıyordu. İki kızı ile kasabada yaşıyordu. Renaya hep iyi davranır ona bazen reçellerinden ikram ederdi.
-Ah benim güzel Renam,seni görmek ne güzel.
-Teşekkürler Bayan Erisa Sizi gördüğüme bende çok sevindim. Reçellerin yine harika gözüküyor.
-Al bakalım bu sana afiyetle yersin.
-Ne diyeceğimi bilmiyorum çok teşekkür ederim bu sefer neli.
-Ormanın en güzel böğürtlenlerinden yapıldı umarım beğenirsin.
-Daha yemeden beğendim çok güzel görünüyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ YALNIZLIK
FantasyRena'nın Öyküsü... Acımasız hayatın tam ortasında alışılmışın dışında bir dünya. Dünyasına anlam kazandırmak isteyen bir kız. bir erkek. Birbirine zıt iki dünya... Gökyüzünden Yeryüzüne Aşk...