O Gece
O gece...
Rüzgar Kyungsoo'nun tenine çarptığında soğuk gibiydi. Çoktan gece yarısı olmuştu, buna rağmen dışarıdaydı ve berbat hissediyordu.
O ve Baekhyun kavga etmişti ve ne kadar büyük olursa olsun hiçbir konuda asla kavga etmezlerdi. Ama son zamanlarda, işler farklı hale gelmişti. Baekhyun, Park Chanyeol adındaki bir adamla çıkmaya başladığından beri Kyungsoo göğsünde sonradan kıskançlık olduğunu fark ettiği bir acı hissediyordu. Onu Park Chanyeol'den kıskanıyordu. Aşık olduğundan değildi, çünkü Baekhyun'a aşık değildi. Onunla artık takılmayan en yakın arkadaşının Park Chanyeol'e gösterdiği aşırı ilgiyi kıskanıyordu.
En yakın arkadaşını tamamen kaybetme düşüncesi bir aydır Kyungsoo'yu rahatsız ediyordu ve bir süre önce patlamıştı. Artık katlanamıyordu. Baekhyun'a gidip erkek arkadaşını becermesini ve sadece kendisini yalnız bırakmasını söylemişti. Baekhyun'nun Kyungsoo'nun neden böyle davrandığı hakkında kafası karışmıştı ama en yakın arkadaşının bu şekilde davranmasına göz yumamamıştı. Bu yüzden o da Kyungsoo'ya bağırıp evlerinden defolmasını söylemişti. Evet, 3 yıl önce Kyungsoo'nun ailesi öldüğünden beri beraber yaşıyorlardı.
Kyungsoo tekrar yalnız kalmaktan korkmuştu ve çok fazla bencil olmaya başlamıştı. Bunu yeni fark etmişti ama Baekhyun'a sürtük dedikten sonra ona nasıl yaklaşacağını bilmiyordu.
İç çekti ve parka ulaşana kadar yürümeye devam etti ve lanet olsun, anılar onu aniden yakalamıştı. Baekhyun'un ne zaman üzgün olsa onu buraya getirişini, ailesinin ölüm yıl dönümünde kendisine dondurma alışını ve başkalarının ne düşüneceğini umursamadan aptalca şarkı söyleyişlerini hatırladı. Aniden en yakın arkadaşını özlediğini hissetti. Yalnızca iki saat geçmişti ve çoktan onu bir yıldır görmüyormuş gibi hissetmeye başlamıştı.
Kyungsoo şarkı söylemeye başladı. Nereden geldiğini bilmiyordu ama bir yerden müzik sesi duyuyordu. Belki de sadece onun hayal ürünüydü ama kalbinden geçenleri söylüyordu. Duyduğu müzikle uyumlu bir şekilde şarkı söylemeye devam etti ve hemen sonra birinin onu izlediğini fark etti.
''İyi bir sesin var.'' Bir adamdı. Bundan emindi. Ses sakinleştirici ve derindi ama Kyungsoo omurgasından aşağı bir ürpertinin aktığını hissetmişti. Korkmuştu. Adam ona doğru yürümeye başlarken hareket edemedi. Sanki orada donmuş gibiydi.
Fakat daha sonra ışık adamın yüzüne vurdu ve daha fazla şaşırdı.
Önünde aptalca sırıtan kişi alaycılığından dolayı kendisinden birazcık daha genç görünüyordu. Gördüğünde bir anlığına Kyungsoo'nun kalbini tekleten dolgun dudakları ve çikolata kahvesi gözleri vardı.
''U-uhm. Teşekkürler?'' Daha sonra Kyungsoo hayatındaki en büyüleyici kahkahayı duydu. Kendisine gülümsediğini görmek için adama baktı. Sırıtma değildi ama ona gülümsüyordu ve evet, kalbi atmayı bırakmıştı.
''Ben Jongin.'' Adam -Jongin- elini uzatmadan önce ismini söyledi ve Kyungsoo memnuniyetle kabul etti. ''Adım Kyungsoo.'' Ve liseli bir kız gibi, kısa bir süreliğine de olsa Jongin'in elini tutma anını yaşadı. Tamam, bu apaçık bir şekilde sersemleticiydi. Sadece sersemletici. Bu adamı tekrar göreceğinden bile emin değildi.
Tam o sırada, Kyungsoo'nun telefonu çalmaya başladı. Bu her ikisini de şaşırtmıştı. Aceleyle elini çekti ve içinden tam o anda arayan kişiye küfür etti. Ama arayanı gördüğünde, ağzı kurumuştu.
Arayan Baekhyun'du.
''Ah. Bunu cevaplamam gerek. Pardon.'' Arkasını dönüp en yakın arkadaşının aramasını cevaplamadan önce son dedikleri bunlardı. Genç olanın bir şey demesini beklememişti bile.
''Baek?''
''ŞU LANET TELEFONA CEVAP VERMEN NEDEN BU KADAR UZUN SÜRDÜ?'' Arkadaşının yüksek sesini duymasıyla gözleri büyümüştü. Sağır olmamak için telefonu kulağından tamamen uzaklaştırmıştı.
''N-neden? Üzgünüm, biriyle konuşuyordum ve benim...ona veda etmem gerekiyordu ve şaşırmıştım çünkü benimle asla konuşmayacağını düşünmüştüm ve, ve-''
''Aman tanrım Kyungsoo, ne cehennemde olduğun hakkında endişeden ölmek üzereyim! Ben senin en yakın arkadaşınım ve sana asla kızgın kalamam. Ve sen ne? Biriyle konuşuyorsun? Kiminle? Kyungsoo, eğer o kişi sapık ya da başka bir şeyse inan bana onu öldürebilirim.'' Baekhyun'un sesi oldukça endişeli geliyordu ki bu, Kyungsoo'yu öncesinden daha çok suçlu hissettirmişti. Ağlamak üzereydi ama dudaklarını ısırıp gözyaşlarını engelledi.
''Hayır hayır! O sapık değil, Baek. Aslında bir şekilde hoş biri. Ama Baekhyun, ben gerçekten üzgünüm. Bana ne oldu bilmiyorum -belki de biliyordum- ama hala çok üzgün ve sana o şekilde seslendiğim için pişmanım. Beni asla affetmezsen anlarım ama lütfen-''
''Kapa çeneni Do Kyungsoo. Hemen eve gel. Sana gitmeni söylediğim için tam bir aptalım. Seni özledim.'' Baekhyun'un sesi aniden yumuşamıştı ve Kyungsoo onu daha fazla özlediğini hissetti.
''Pekala. Geleceğim. Beni bekle, tamam?''
''Tamam.''
Ama arkasını döndüğünde, Jongin'i hala arkasında beklerken gördüğünde şaşırmıştı. Çimenlerde oturuyordu ve gökyüzüne bakıyordu. Huzurlu görünüyordu ve yüzündeki gülümseme Kyungsoo'nun ona bir kez daha bakmasını sağlıyordu.
''J-jongin...'' Adını seslendiğinde Kyungsoo'ya baktı. Gülümsemesi hala güzel yüzündeydi ve Kyungsoo'nun neredeyse nefesi kesilecekti. Evet, belki abartmıştı ama kendini alamamıştı. ''Şimdi gitmem gerekiyor. Baekhyun- Yani en yakın arkadaşın aradı ve eve gelmemi istedi.''
''Baekhyun hyung ha? Tamam. Seni bekliyor olmalı. Ben de gideceğim zaten.'' dedi Jongin ona gülümserken. Kyungsoo, gözden kaybolana dek karanlığa doğru yürürken yalnızca arkasından bakabilmişti.
Eve doğru yürürken, Jongin'in nasıl oluyor da Baekhyun'a hyung diyebilecek kadar yakın olabileceğini düşünüyordu.
*****
Hem sizi sıkmamak, hem de kendimi daha az yormak için bu one shot'ı partlara ayırdım. Henüz kaç part olacağı hakkında bir fikrim yok ama okursanız mutlu olurum.
*****
ŞİMDİ OKUDUĞUN
That Night | kaisoo
FanfictionÖldüğümüzde yıldızlara dönüşür müyüz? ©KAIdilim tarafından yazılmış, çeviri için izin alınmıştır.