Soygunun gerçekleştiği gece Fatih, evde tek başına olduğunu bilmesine rağmen, sanki birileri onu duymasın diye kısık sesle yaptığı görüşmenin ardından, gidip sokak kapısını açtı. Kafasını kapıdan çıkarmasıyla koridorun yanan ışığı, ortamı aydınlattı. Hayır, kapıda kimse yoktu. Sadece emin olmak istemişti. Eli ayağı birbirine dolaşmış, korku ve paniğin getirdiği önlenemez bir titreme ile odadan odaya volta atarken, hala az önce yapmış olduğu telefon görüşmesinin gerginliğini üzerinden atamamıştı. Biraz önce telefonun ucundaki ses, onun yıllardır efsane olarak kabul ettiği ve asla ulaşamayacağını bildiği halde peşini kovalamaktan vazgeçmediği, o gizin gerçek olduğunu söylemişti. Kral Hekatomnos'un, herkesçe inanılan, ama gerçek olduğu veya yerinin neresi olduğu konusunda hiçbir somut ize rastlanamayan tapınak mezarı, hem de burnunun dibinde, Uzunyuva'da bulunmuştu. Bulunmakla kalmamış, define avcılarının tabiriyle "patlatılmıştı". Binlerce yıllık mezar, hırsızlar tarafından yağmalanmıştı. Kendine gelir gelmez, olayın duyulup duyulmadığını kontrol etmek için telefonundan haber sitelerini ve Twitter'ı taradı. Bu konuda hiçbir bilgi yoktu. Belli ki olay daha ulusal boyutta yankı bulmamıştı. Ama çok geçmeden değil ulusal, uluslararası alanda belki de en flaş haberlerden biri haline geleceğinden emindi. İlk şoku atlatıp da kendisini toparlayınca, vestiyerin üzerinden arabasının anahtarını alıp cebine koydu ve ayakkabılarını ayağına hızlıca geçirip fırlarcasına evden dışarı çıktı. Hemen yolun karşı tarafında par etmiş arabasının şoför koltuğuna oturduğunda, kontağı çevirirken elleri heyecandan hala titriyordu.
Arabasını çalıştırıp yola koyulduğunda, Milas Müze'sine ilk atandığı gün geldi aklına. Haberi alır almaz, müjdeyi vermek için evlerine, birlikte yaşadığı annesine koşmuştu. Kocasını kanserden kaybedip de, bütün umutlarını oğluna bağlayan kadın, evin kapısı çalana kadar, süregelen hayatlarında büyük bir dönüm noktası olacak bu haberi beklemeksizin bahçede çamaşırları kaynatıyordu. Bir süre sonra tek düşündükleri şey, Zile'deki hayatlarını bırakıp, hiç bilmedikleri, hatta sorsalar haritada bile gösteremeyecekleri küçük bir Ege ilçesinde, farklı ve bambaşka bir hayata alışmak olacaktı. Hemen ertesi hafta evlerini toplayıp, Milas'a hareket ettiler. Sadece eşyalarını değil, umutlarını da yükledikleri kamyoneti, Milas girişinde askerlik arkadaşı karşıladı. Tuttukları kaloriferli eve yerleşmeleri çok zaman almamıştı. Rutubetli hava, daha ilk hafta yaşlı kadının romatizmalı bacaklarında kendisi hissettirmişti. Doğup büyüdüğü topraklardan ilk defa kopan annesinin buralara alışması epey bir zaman almıştı. Fakat bir süre sonra kahvaltıda bile masadan eksik edilmeyen zeytinyağı, bu topraklara alıştıklarını gösteriyordu. Bölgenin en önemli geçim kaynaklarından ve vazgeçilemez lezzetlerinden olan zeytin, binlerce yıllık geçmişiyle aynı zamanda birçok efsaneye de konu olmuştu.
Yasak meyveyi yediği için cennetten kovulan Âdem, artık uzun ömrünün sonlarına geldiğini anladığında bin yaşına yaklaşmıştı. Ölmeden önce Tanrı'dan, başta kendisi olmak üzere tüm insanlığı bağışlamasını dileyen Adem, bu dileğini iletmesi için oğlu Şit'i görevlendirerek, onu cennet kapısına gönderdi. Şit'i cennetin kapısında karşılayan melek, dileğini dinledikten sonra Şit'in eline 3 adet tohum verir ve babası Âdem öldükten sonra, bunu
onun ağzına koyup, öylece toprağa vermesini ve sonrasında tüm duaların kabul edileceğini, bağışlanacaklarını bildirir. Âdem, kısa bir süre sonra, 900'lü yaşlarda ölür ve Hebron Vadisi'ne gömülür. Mezarının üzerinde üç ağaç fidanı yeşerir. Bunlar; Servi, sedir ve zeytindir. Böylece Tanrı ile insan arasında barış sağlanmıştır.
Bir başka inanışa ve birçok kültürde yer bulmuş efsaneye göre; Nuh Peygamber, yeryüzünü kasıp kavuran tufan sona erip de gökyüzü aydınlandığında, hayatın devam edip edemeyeceğini görmek için, geminin penceresinden bir kuş salar. Bir kaç başarısız denemenin ardından, umutlar yerini hayal kırıklığına bırakırken, kuşlardan sonuncusu ağzında bir dal almış halde geri döner. Doğayla barış sağlanmıştır ve hayat tekrar başlayacaktır. Gemiye o haberi taşıyan kuş güvercin ve ağzındaki dal ise zeytin ağacının dalıdır. Bu hala günümüzde barışın sembolüdür.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UZUNYUVA-Katilin Gözyaşları
Mystère / ThrillerMö-5-4 yüzyıllarında Karia Medeniyetine başkentlik yapmış Egenin şirin bir ilçesinde, günümüzde yaşanan, belki de "yüzyılın en büyük tarihi eser soygunu" sonrasında işlenmeye başlayan akıl almaz cinayetler, katilin bir sonraki cinayeti için bı...