19. Bölüm

162 20 6
                                    

Gözlerimi araladığımda saat sabah 11di. Dün gece bayağı bir yorulmuştum. Yatağa uzanmamla uyuyakalmam bir olmuştu resmen. Hala uykuluydum ama gözlerimi artık açmıştım ve bir daha uyuyabileceğimi sanmıyordum.
Uykulu uykulu lavaboya gittim ve işlerimi hallettim. Yüzümü yıkarken aynaya baktığımda tipimin tabiri caizse kaydığını farkettim. Gece o kadar yorulmuştum ki eyelinerimi silmemiştim ve gözlerim pandaya benziyordu. Her ne kadar pandaları sevsem de bu tiple dolaşamazdım.
Yüzümü iyice yıkadım ve makyaj temizleyicisiyle büyük uğraşlar sonunda makyajımı temizledim. Ardından duşa girdim. Duştan çıktığıma rahatlamıştım ve uykum açılmıştı. Kot bir pantolon ve pembe bir kazak giydim. Üşüyordum. Hava iyice soğumuştu. Saçlarımı kuruttum ve taradım. Henüz yeni yıkadığım için saçlarım dümdüz ve tertemizdi. O yüzden salık bıraktım. Hafif renk veren dudak nemlendiricisini sürdüm ve kahvaltı etmek için odadan çıktım. Muhtemelen annemler kahvaltı etmişti. Bu yüzden mutfağa gittim ve kendime bir tost yaptım. Allah'tan çay henüz soğumamıştı, kendime bir bardak doldurdum. İştahla kahvaltımı yerken, kapı çaldı. Annem kapıya bakmaya gitti:
-"Aa Bahadır,sen miydin,hoşgeldin" dedi.
-"Evet benim ama ben hiç içeri girmeyeyim,annem sizi bize davet etti de, sohbet falan edermişsiniz. Hem en güzel kekinden yaptı,bence kaçırmayın"dedi Bahadır. Cevap bekliyordu ama bence beklememesi gerekiyordu. Öyle kibar ve harika bir ses tonuyla söylediği ricayı kim reddedebilirdi ki? Ya da annem çocuğun ses tonuna bile bakmamıştı belki, yalnızca İnci ablayla sohbet etmek için kabul etmişti, bilmiyorum. Sonuç olarak annem karşı komşuya gitti. Abim de Bahadır'ı içeri davet etti. Evde yalnızca abim,Bahadır ve ben vardık. İkisi klasik erkek muhabbetlerinden söz etmeye başlayınca ben bir hayli sıkılmıştım ancak bunu belli etmedim. Onların yanında kalmak istiyordum. Konu futbola gelince muhabbete belki katılabilirim diye düşündüm. Ben böyle düşünürken Bahadır sayesinde zaten muhabbete girmiştim:
-"Seda iyi futbol oynuyor dimi?"
-"Evet ya, insanın benim gibi abisi olunca..." dedi ukalaca abim.
-"Hadi be, kendim öğrendim ben. Sonra öğrenince de seninle maç yapmaya başladık" diye bozdum abimi.
-"Seda seninle girdiğimiz iddayı unutmamışsındır umarım" dedi Bahadır.
-"Tabii ki unutmadım"
-"Ne iddası gençler?" dedi abim. Sanki kendisi çok yaşlıymış gibi...
-"Seda'yla bir gün maç yapmayı düşünüyoruz,kazanacağından fazla emin de kendisi" diye cevap verdi Bahadır.
-"Tabii emin olacağım,senden de abimden de iyi oynuyorum ben" dedim övünerek. Sohbet çok güzel ilerliyordu ama bu sohbetin sonunda Bahadır'la okey arkadaşı olabileceğimden tırsmıyor değildim. Resmen onlarla erkek muhabbeti ediyordum ve sebepsizce konuştuğumuz konular hoşuma gidiyordu! İçime erkek hormonu falan kaçtığını düşündüm yani. İnsanın abisi olunca tabii, böyle oluyor. Biraz sonra hepimiz evden çıktık. Bahadır'la ben, Ebru ve Buket'le buluşmak üzere bir kafeye gelmiştik. Dışarısı o kadar soğuktu ki kafeden içeri girince rahatladım ve ısındım. Bahadır bu halime bakıp sırıttı her zamanki muzhipliğiyle. Sonra bir masaya geçtik. Ebru ve Buket daha gelmemişti.
-"Biliyor musun, sen diğer kızlardan biraz değişiksin" dedi Bahadır. Neyi kasteddiğini anlayamamıştım.
-"Nasıl yani?" dedim.
-"Mesela futbol oynuyorsun ama erkek fatma değilsin,makyaj falan da yapıyorsun. Ve bence bu çok güzel. Ne sadece futbol oynayıp kendini erkekleştiriyorsun, ne de makyaj yapıp güzel giyinirken o çıtkırıldım kızlardan oluyorsun" diye cevap vermesi hoşuma gitmişti.
-"Yani evet,böyle bir bakış açısından bakıldığında biraz değişiğim,ama bu hoşuma gidiyor" dedim ve gülümsedim. O da gülümsedi. Karşılıklı gülümsedik. Belki bir anlamı yoktu ama eğlenmiştim ben bu karşılıklı gülümseme işinden.
-"Hadi bir daha yapalım" dedim.
-"Neyi?" diye sordu bay odun.
-"Hani böyle karşılıklı gülümseştik ya, onu"
-"Gülümseşmek mi? Türkçeye yeni bir kelime kattın" deyince ikimiz de güldük. Sonra başıyla onayladı ve benim tabirimle "gülümseşme"ye başladık. Ben ona gülümsedim,o bana gülümsedi. Sonra ben yine gülümsedim,o da gülümsedi. Bu döngü, Ebru ve Buket gelene kadar sürdü:
-"Ne yapıyor lan bunlar?" diye tepkisini gösteren Ebru gelinceye kadar sürdü yani. Yanımızdaki sandalyelere oturdular.
-"Ee durumlar nedir?" diyerek birden az önceki "gülümseştiğim" muzhip adamın gitmesini sağladı Bahadır. Ciddileşmişti ve ben ciddi Bahadır'ı sevmiyordum. Hayır yani her halini seviyorum da ciddi halini daha az seviyorum. Ciddiyken,herkesle mesafeli konuşuyor nedense. Ciddileşmesin Bahadır! Biz onunla ömür boyu "gülümseşelim"
Tabii ben böyle düşünüyordum ancak başımızdaki şu dert geçmeyinceye kadar,Bahadır ciddi olmaya devam edecekti.
-"Bahadır bak,açıkçası biz kızın saçını başını yolduk. Hatta Ebru,kızın telefonunu alıp instagramdan tüm ifşalarını paylaştı" dedi Buket. Ebru yine farkını ortaya koymuştu intikam alırken. Aslında Bahadır'ın intikamıydı bu, ama anladığım kadarıyla onlar çok iyi arkadaşlardı ve Bahadır'ın intikamını kendi intikamları gibi görüyorlardı.
-"Evet,Bahadır var ya kızın o anki surat ifadesini görsen,içinin yağları erir" dedi Ebru
-"Eee?" dedi Bahadır.
-"Ama kız, Nuh diyor,peygamber demiyor abicim" diyerek durumu özetledi Buket. O an içli bir şekilde oflamak geldi içimden ama zaten herkes mutsuzdu,bir de ben ortamı daha fazla germek istemediğim için sessizce oflamakla yetindim. O kadar sessiz ki sadece ben duyabiliyorum. Bahadır ise çaresizce bakıyordu etrafa. Onu ilk defa bu kadar çaresiz görüyordum. Sanki dokunsam ağlayacakmış gibiydi. Haklıydı da. Yapmadığı bir şey yüzünden suçlanıyordu. Kendini savunmasına rağmen ona inanmıyorlardı.
Ona yardım edemediğimden dolayı ben de mutsuzdum. Olayları bilmeme rağmen elimden bir şey gelmiyordu. Neredeyse her gün sorduğum soruyu yineledim:
-"Bahadır, Öykü'yle bir de ben konuşabilir miyim?"
-"Seda yeter artık! Her gün aynı şeyi sormaktan vazgeç! Hayır diyorsam sana,bir bildiğim var değil mi? Senin konuşman onun için bir şey ifade etmez!" diyerek bana çıkıştı. Normalde olsa gururumu kırdığı için ona öfkelenirdim,ama o an öyle olmadı. Onunla empati kurabiliyordum ve şu anki durumuna göre böyle bir tepki vermesi gayet doğal geliyordu. Ben bile şaşırmıştım, öfkelenmem gereken yerde gayet sakin olmama. Başımı sallayarak onu anladığımı belirttim.
-"Şimdi ne yapacağız?" dedi Buket. Aramızdaki en mantıklı kişiydi o.
-"Yeter artık,buna bir son vermeliyiz. Sanki hiçbir derdim tasam yokmuş gibi bir de Öykü salağıyla uğraşamam ben. Artık ben konuşmaya gidiyorum ve bu olayı kapatıyorum,kararlıyım" dedi Bahadır. Bizim realist kız Buket de yapıştırdı hemen cevabı:
-"Bu kadar kolay olduğunu mu sanıyorsun?"
-"Bana şu kızın tam adresini versene" dedi Bahadır Buket'i takmayarak. Buket de adresi verdi. Ve o an yapmamam gereken bir şey yaptım. Adresi aklımda tuttum.
Evet,aynen öyle yaptım. Zaten herhangi bir şeyi kolay ezberleyebilirdim. Buket yalnızca bir kere söyledi ve benin aklımda kaldı. Kafeden herkes ayrıldığında ben biraz daha kaldım ve ne olur ne olmaz diye adresi telefonuma not ettim. Söylediğine göre Bahadır,Öykü'yle yarın konuşacaktı. Ben ise bugün...
Bu işi o kadar ciddiye aldım ki cüzdanımdaki tüm parayı taksi için harcadım. Adreste yazan yere geldiğimde içimi bir heyecan kapladı. Böyle apar topar gelmiştim ama tam olarak ne diyecektim kıza? Bir süre düşündüm ve en sonunda Harun'un arkadaşı olduğumu söylemeye karar verdim. Geldiğim bina, bir apartmandı. Zile bastım ve bekledim. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi çalıyordu. Aynı zamanda içimde Bahadır'dan gizli iş yapmanın tedirginliği de vardı. Dış kapı açılınca yavaşça yürümeye başladım. İkinci kata çıktığımda Öykü sandığım kız kapının önündeydi.
-"Kime bakmıştınız?" dedi ince bir ses tonuyla.
-"Harun. Harun'un arkadaşıyım ben" dedim heyecanımı belli etmemeye çalışarak.
-"Abim evde değil yalnız" dedi. O an ne cevap vereceğimi bilemedim. Harun'un evde olmaması işime gelmişti ama evin içine girmek için sebebim de kalmamıştı.
-"İstersen içeri gel" dedi. İşime gelen bu gelişmeyle içeri girdim. Öykü şirin bir kız gibi görünüyordu,sebepsizce kendini bana sevdirmişti. Ama yaptıkları aklıma gelince hemen soğudum ondan. Bahadır'a çirkin bir iftira atmıştı o. Mesafemi korudum nu yüzden.
-"İsmin Öykü mü?" dedim.
-"Evet,nereden biliyorsun? Abim benden mi bahsetti sana?"
-"He yok,öyle laf arasında adın geçmişti" dedim. Gülümseyerek karşılık verdi bana.
-"Ben çay getireyim sana" dedi ve gitti. Evleri çok küçük değildi ama bizim evden küçüktü. Öykü'nün suratı bana tanıdık geliyordu. Mavi gözleri ve bebek sarısı saçlarıyla çok masum bir görüntüye sahipti. Böyle bir kızın neden Bahadır'la uğraştığına mana verememiştim. Ama daha çok mana veremediğim şey bana tanıdık gelmesiydi. Onunla nereden tanışıyor olabilirdim ki? Çaylarla içeri gelince yüzünü daha fazla incelemeye başladım. Muhtemelen ona benzeyen bir arkadaşım falan vardı. Ama o arkadaşımı da çıkaramıyordum işte.
-"Senin ismin ne peki?"
-"Seda" dedim kısaca. Onun bana nereden tanıdık geldiğine o kadar çok kafayı takmıştım ki buraya ne hakkında konuşmaya geldiğimi unutmuştum. Derken yeniden konuşmaya başladı:
-"Cumhuriyet İlkokulunda mı okudun peki?" evet,gerçekten de o okulda ilkokulu okumuştum.
-"Evet?" dedim soru sorarcasına.
-"Seda! Beni tanımadın mı? Öykü ben,Didem ablanın kızı, hatırladın mı?" dediği an şok oldum. İşte şimdi hatırlamıştım onun kim olduğunu. Öykü, benim okuduğum ilkokuldaki hademenin kızıydı. Aynı zamanda bizim okulda okuyordu ilkokuldayken. Onunla küçükken oyunlar oynardık. Şu an hatırlamam gereken şey çocukluk anılarım değildi. Bahadır'la uğraşan Öykü'nün, benim ilkokul arkadaşım Öykü çıkmasıydı...

Yaşadığım şokla cevap da verememiştim. Benden cevap bekleyen Öykü'ye bakıp:
-"Evet,hatırladım. Sen... Çok değişmişsin" deyiverdim. Gerçekten çok değişmişti doğal olarak. Onu en son gördüğümde sekiz yaşlarında,ufak yapılı,saçları yandan örgülü bir kız çocuğuydu. Şimdi ise,masum suratını hala korumakla beraber,aynı zamanda alımlı ve güzel bir genç kızdı. Benden bir iki yaş küçüktü.
-"Sende öyle... En son gördüğümde küçük bir kızdın,inanamıyorum şu an. Seninle bir daha karşılaşabileceğim aklıma gelmezdi. Zaten ikimizde birbirimizi ilk gördüğümüzde tanıyamadık baksana!" dedi sevinçle. Normalde olsa ben de sevinçli olurdum ancak şu an bulunduğum durumda iken sevinçli olmamı benden beklemek en son şeydi. Buraya,Bahadır'la ilgili konuşmak,hatta belki de kavga çıkarmak için gelmiştim. Bu söylediklerimi şu an yapamayacağım aşikardı.
-"Ee neler yapıyorsun? Daha doğrusu görüşmeyeli neler yaptın?" dediğinde, normalde çok kolay cevap verebileceğim soruya cevap veremedim. Öykü'yle ilkokuldan sonra hiç görüşmemiştik ama o hep aklımda tatlı ve iyi bir kız olarak kalmıştı. Oysa o, Bahadır'a iftira atmıştı. Şimdi de abisine, suçunu anlatmıyordu. İyi bildiğim insanlar,nasıl bu kadar değişebiliyordu!
-"Şu an lise son sınıftayım işte..." dedim zar zor. Buradan hemen gitmem gerekiyordu.
-"Şey,Öykü benim acilen gitmem gerekiyor. Ama artık evini biliyorum. Daha sonra yine gelirim olur mu?" dedim.
-"Daha yeni gelmiştin ama... Hem sen abimle nereden tanışıyorsun?" dedi.
-"Hayır! Biz Harun'la tanışmıyoruz,ortak arkadaşlarımız var sadece. Geçen gün hesabı ödemişti de ben mahçup oldum, para getirdim bu yüzden. Ben onu sonra bulurum. Buraya geldiğimi söyleme olur mu?" dedim. Allah'ım,ben ne ara bu kadar iyi yalanlar bulmaya başlar olmuştum? Kendime inanamıyordum. İnşallah Öykü abisine söylemezdi, çünkü Harun buraya geldiğimi öğrenirse kötü olurdi.
-"Hı,anladım. Peki sonra görüşürüz o zaman. Aa dur, telefonunu alayım" dedi. Telefonlarımızı alınca adeta kendimi apartmandan dışarı attım.
Neler olmuştu böyle? Bahadır'a iftira atan ve saçını başını yolmaya geldiğim kız ilkokul arkadaşım çıkmıştı. "Dünya ne küçük.." diye mırıldandım.
-"Dünya gerçekten de çok küçük"
Sesin sahibine bakmak için arkamı dönmemle şoka girmem bir oldu. Bugün çok fazla şoka giriyordum. Ve aynı şekilde karşımdaki kişi de şaşırmış görünüyordu...
Ve bölüm sonu!
Seda arkasını döndüğünde kiminle karşılaştı?
Tahminleri alalım :)
Bir de oy-yorum atmayı unutmayın. Hele yorumlarınız,hikayenin gidişatı ve benim nasıl yazdığımı anlamam için önemli.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!

KOMŞUNUN ÇOCUĞUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin