28/05/2006
"Gerçekten de Sihir Bakanlığına gitmek zorunda mıyım?" dedi genç kız sızlanarak. Victor ise kızın koluna girmişti şimdi.
"Sızlanmayı bırak. Kardeşini görmek istediğini sanıyordum."
"Burada değil."
"Ayrıca Shacklebolt da seni görmek istiyor."
"Beni neden görmek istesin ki?"
"İçeri girmezsen öğrenemeyeceksin." Dedi Victor sabırsız bir şekilde. Genç kız sıkıntılı bir nefes aldıktan sonra devasa binaya baktı. Oysaki tek isteği yatağında uyumaktı. Yine de pes esip Victor'ın onu götürmesine izin verdi.
Önünden telaşlı adımlarla geçen cadılara aldırış etmeden yürümeye devam ettiler. Bakanlık yoğun bir günündeydi anlaşılan. İnsanlar aceleyle bir yerlere yetişmeye çalışıyorlardı. Victor'ın koluna girmiş olmasına karşın yürürken zorlandığını hissetti. Bu yüzden kolunu daha sıkı tutmaya çalıştı.
Asansöre bindiğinde rahatlayacağını sanmıştı ama yanıldığını çok geçmeden anlamıştı. O ve Victor asansöre bindiği anda bir grup cadı da onlarla beraber asansöre bindi. Bir anda kendisini tanımadığı insanlarla tıkış tıkış olurken bulmuştu. Gerçekten de tek istediği uykuydu. Victor neden onu buraya getirmişti? Bazen çok sinir bozucu olabiliyordu.
İnsanların hararetli bir şekilde konuştuklarını duysa da dinlemek istemiyordu. Asansörün içindeki nereden geldiği belirsiz kadın sesine karşı duymamazlık edemese de dikkatini tam anlamıyla veremiyordu. ' Sihir Bakanı...." Diye bir ses duyduğunda Victor tekrar onu yönlendirmeye başlamıştı.
Genç kız sıkıldığını belli etmek istercesine derin nefesler alıp dursa da Victor onu umursamıyor gibiydi. Gözlerini asla bitmeyecekmiş gibi duran koridora dikmiş, kolundaki kızı sürüklemeye devam ediyordu. Kız onun yüzüne bakınca bir şey söylemenin anlamsız olduğu kanaatine vardı. Victor kararlı olduğunda onu durdurabilecek pek az şey olurdu.
Geniş ve uzun bir kapının önünde durduklarında Victor diğer eliyle kapıya vurdu. Bir süre sonra Shacklebolt'un sakin ve tok sesi yükseldiğinde ikisi de içeri girdiler. Büyük ve ferah bir odaydı burası. Bir takım antika olduğu belli olan eşyalar odayı sarmıştı. Ayrıca bir sürü hareket eden tablolar da asılıydı. Uzun bir masada Shacklebolt oturmuş, onlara bakıyordu. Kızı gördüğünde yüzündeki gülümsemesi hafifçe solsa da duruşunu hiç bozmamıştı. Onlar yaklaştıkça Shacklebolt ayağa kalktı ve karşı karşıya geldiklerinde Victor ile tokalaştılar.
"Hoş geldiniz. Ne zaman geldiniz?" dedi onlar oturunca. Sorunun cevabını ise Victor vermişti.
"Dün akşam geldik." Dedi. Shacklebolt ise bir şey demeden bir süre onlara baktı. Genç kıza bakarken düşünüyordu. Atlatmış mıydı acaba? Ne kadar iyiydi? İyi olduğunu biliyordu ve görüyordu da. Kuşkusuz bazı şeyleri atlatmıştı. Ancak kafasındaki tek soru bunun ne kadar olduğuydu.
"İyi misin?" dedi bu yüzden. Genç kızın ani bir şekilde yüzünün düştüğünü gördü. Neyi kastettiğini anlamıştı kız. Bundandı ruh halinin değişimi. Biliyordu Shacklebolt. Bilse de sormak zorundaydı.
"İyiyim." Demişti kız en sonunda. Rahatlamıştı. En azından iyiyim diyebilmişti. Bu da bir şeydi en azından. Bu yüzden cesaret verircesine gülümsedi genç kıza.
"Doğu'nun uzak diyarlarının incisi...." dedi sadece. Bu kızı gülümsetmişti. Mutlu bir gülümseme değildi yüzündeki. Yaşadığı her şeyi yansıtabilecekmiş, ancak buna gücü yetmezmiş gibi bir gülümseme idi. O sırada o uzun kapı açıldı ve içeri Granger girdi.
Granger nazik gülümsemesiyle elindeki dosyalarla içeri girip rahatsız bir şekilde onlara baktı. Shacklebolt ise rahatlatıcı bir gülümseme eşliğinde içeri girmesi için başını salladı. Granger ise elindeki dosyaları tutmaya çalışarak ayağıyla kapıyı kapatıp içeri geçti. Masanın tam karşısında durup Shacklebolt'a baktı.
"Sizi rahatsız etmek istemem, ancak konuşmamız gereken bir konu var. Ne zaman gelmemi istersiniz?" dedi. Genç kız o anda 'Tipik Granger' diye düşündü. Granger denen bu kızı ilk defa görmüştü. Ama Victor sayesinde onu tanımış kadar olmuştu. Hem, kendisi Victor'ın vazgeçilmeziydi. Nasıl unutabilirdi ki?
"Sanırım misafirlerimizi tanıyorsunuz Bayan Weasley." Dedi Shacklebolt. Kız ise şoka girmişti. Onun Granger olduğunu sanıyordu. Nasıl? Yanlış duymuş olmalıydı. O Grangerdı. Weasley değildi. Granger(Yani Weasley) gülümseyerek Victor ile tokalaştı. Victor ise gülümseyerek ona bakıyordu. Onu görmekten gerçekten mutlu olmuş gibiydi. Ardından Shacklebolt tekrar konuştu.
"Hermione biraz burada beklersen, birazdan konuşabiliriz." Dedi. Ardından tekrar Phoenix'e baktı.
"Victor bahsetti mi? Bilmiyorum, ama seni buraya keyfii çağırmadım. Sana bir teklifim var. Tek ricam hemen kestirip atmaman. Düşünmen ve denemen." Dedi. Kızsa meraklı bir şekilde Shacklebolt'a bakmayı sürdürüyordu. Ne diyebilirdi ki? Sihir bakanı ona ne teklif edebilirdi ki?
"Dinliyorum." Diyebilmişti sadece.
"Esrar Dairesi'nde çalışmanı istiyorum." Dedi. Kız o anda Granger'ın hızlı bir şekilde nefes alışını duydu. Bir an bakışları Victor'a çevrildi. Ona nasıl söylemezdi? Burada kalmayacağını biliyordu. Buraya katlanamadığını adı gibi biliyordu. O zaman neden burada kalmasını gerektiren bir teklifi ona söylememişti? Anlayamıyordu. Tam konuşmak için ağzını açmıştı ki Shacklebolt tekrar konuştu.
"Kestirip atmanı istemiyorum. Düşünmeni, gerekirse burayı görmeni istiyorum."
"Ben istemiyorum." Dedi kız inatla.
"Bu önemli bir fırsat senin için.. Zekisin, bunu yapabilecek kapasitedesin. Hemen kestirip atma. En azından düşün." Dedi Shacklebolt. Kız ise onu o anda kırmak istemedi. Bu yüzden başını salladı. Ama biliyordu ki bu teklifi asla kabul etmeyecekti. Buradan bir an önce gitmek isterken, kendisini burada çakılmış bulmayacaktı. Shacklebolt ve Victor ise ona gülümseyerek bakıyorlardı. Sessizliği bozan ise Shacklebolt olmuştu. Bu sefer Granger'a bakıyordu.
"Sahi ben sizi diğer misafirimle tanıştırmadım. Kendisi epey uzak yerlerden geldi. Romanya'dan."
"Kendisini biliyorum. Hermione Granger." Dedi kız ayağa kalkarak. Nazik bir şekilde gülümsedikten sonra Granger ile tokalaştı. O esnada Shacklebolt'ın sesini duydu.
"Artık Weasley. Ve, Hermione bu da Phoenix Malfoy. Lucius Malfoy'un kızı." Dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka'nın Dönüşü
Hayran KurguOlduğu kişiden oldum olası nefret etmişti zaten. Safkanlıklarıyla övünen bir ailenin umursamaz evladı olarak doğmuştu. Hiçbir şekilde onlara ait olmamıştı. Ne görünüşüyle, ne fikirleriyle, ne gittiği okulla, ne de sevdiği insanlarla...