Gözlerimi açtım ve nerde olduğumu anlamaya çalışırken soluk soluğaydım, biraz sakinleştim ve nefes alıp verdim.Zaten bunu mecburi olarak yapmam gerekiyor, yoksa ölürüm.Neyse saçmalamaya başladım.Bunları düşünürken karlar içinde yatıyordum, ama hatırladığım kadarıyla mayıs ayındaydık.Nasıl kar yağabilir ki?Ayağa kalkmaya çalışırken ensemde keskin bir acı hissetim.Çok soğuktu, karşımda duran mağaraya girdim.
O ses de ne?Mağaranın gözle görülmez derinliklerinden(zaten mağara pek ışık almadığından çoğu yer gözükmüyor) ,biri benim adımı sayıklıyor:Anthony,Anthony...Buraya gel.Çok klasik bir bilim kurgu filmi sahnesi zaten, hep adımızı söylerler.Neyse ,peki dedim.Çok sıkılmıştım zaten.Yerimden doğruldum ve ilerlemeye başladım.Biraz ilerde bir merdiven varmış, onu farkettim.Tarih öncesinden kalmış, dayanıksız merdiven.Bir film sahnesi daha, dejavu yaşıyorum.Basamaklar çok sağlam değildi haliyle, olsum canım macera olsun.İlk adımımı tereddütlü attım, basamak biraz yerinden oynadı ama bir şey olmadı.Bu sırada dışardan garip sesler gelmeye başladı, bende aşağıya inmeye başladım.O saniye mağaranın girişi kapandı.Hiç bir çıkış yolu gözükmüyordu, zaten hiç bir şey gözükmüyordu.Mağaranın tavanında bir kaç küçük delikten gelen ışık dışında hiç bir ışık kaynağı kalmamıştı.Biraz ürkmeye başlamıştım.Ama orda kalıcak halim yoktu, ilerlemeye devam.İçimden bir ses "tehlike" diyordu. Ardından yanımdan iki küçük çocuk koşarak geçti ve aşağıya inmeye başladı. Biri oğlan, koyu kahverengi saçlı kahverengi gözlü zayıf.. daha büyüktü 10 yaşında falandı herhalde. Diğeride kız, oğlana göre bir iki yaş daha küçük ve kızıl saçlı yeşil gözlü aynı şekilde zayıf ve çook sevimli.Anladığım kadarıyla kardeşlerdi, fakat bana çarpmalarına rağmen nasıl beni farketmemişlerdi ki?
Peşlerinden koştum, güle oynaya ilerliyorlardı.Aşağı vardığımızda bir oda farkettim.Küçük bir oda:köşede küçük bir yer yatağı duruyordu, yanındada minik bir masa ve üzerinde bir iki yiyecek.Odanın diğer köşesinde yerde iki tane tahta kılıç ve bir kaç hazine parçası boncuk falan duruyordu. Tabi sandık içindelerdi.Tabi bir kaç kesede altın. Sanırım evin tüm mal varlığı buydu.Sandığın yanında bir kadın duruyordu.Kadının kahverengi uzun dalgalı saçları, ela gözleri ve ince uzun bir gövdesi vardı. Üzerinde yeşil ve kahverengi renklerinde bir korsan kıyafeti, ve kafasındada siyah renkte , üzerinde göze çarpan kırmızı bir taşı olan bir korsan şapkası vardı.Bu kadını ve çocukları hatırlıyor gibiyim. Çocuklar, yerde duran iki tahta kılıcı alıp oynamaya başladı. Kadın onlara taktik veriyordu. Sonra oğlan olan kız kardeşinin kılıcını havalı bir hamleyle aldı ve oyun bitti.Annesi oğluna tezarrühat yaptı: Bravo Anthony!,
Antony !Antony! Anthony!
Sonrada kızını yerden kaldırıp ona:
Bir dahakine daha çok hücum et, sende yapabilirsin , güveniyorum
dedi.
Bir saniye o kadın Anthony mi dedi?Bir saniye ben bu anı hatırlıyorum.
Yoksa...yoksa o benim annem miydi?
O zaman yanındakide kız kardeşim oluyor.Adı neydi...Samara,evet o.
İyide neden onları hatırlamıyordum, hafızamı nasıl kaybettim?
Ve o sesi yeniden duydum:
Hatırlayacaksın Anthony, Hatırlayacaksın
Dedi ve bir kapı açıldı.Çok fazla ışık geliyordu, göremiyordum.Gözümden akan bir damla yaşla ilerlemeye başladım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anthony Light
AdventureHafızasını gizemli bir şekilde kaybeden Anthony'nin sıradışı hikayesi...