Hazan sabahıydı kuşlar ötüşüyor ağaçlardan yapraklar tek tek dökülüyordu. Bir yıl boyunca geçirdiğimiz bu dört mevsimin belki de en güzel baharındaydık ya da öyle zanediyorduk. Birçok insan huzuru bambaşka hayatlarda arıyabiliyorladı fakat benim huzurum bu güzellikti.
Bir elimde kahvem diğer elimde Orhan VELİ'nin güzel kelâmından şiirler;
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum,
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım,
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.Demiş Orhan Veli ne de güzel demiş büyük üstad. Kendi halimle şiirleri okumaya devam ederken çalan kapının zili, Orhan Veli'nin bana hissettirdiği duyguların sessiz çığlığı gibiydi, gelen Aliydi bu bana Allahın hediyesi gibi olmuştu. Sessiz çığlıklarımı duyarcasına koşup gelmişti sanki. Aman Allahım neler düşünüyorum böyle nasıl bir sonbahardı bu böyle insanı nasılda aşka boğuyordu.
Bakışlarında ki kinayeliği, bıyık altı gülüşü beni tümüyle sarhoş etmişti.İşte Ali bütün geçmişiyle karşımda duruyordu. Geçmiş bir insanı bu kadar mı değıştirebilirdi ki ? İşte bu sorunun cevabı karşımda duruyordu bütün olumsuzluklara, bize rağmen.
Ali benim için kimdi ? Onu bu kadar önemli yapan neydi bende ? Bu soruların cevaplarını yazabilmek için kalemlerim, sayfalarım, paragraflarım beni bekliyordu. Canım dediğim adamın nasıl canımı yaktığını merakla bekliyordu.O benim aşkı tattığım ilk adamdı. İnsan ilk aşkım dediği kişiyi nasıl unutabilirdi ki ?
Beş sene ! Tam beş sene öncesinde herşey o kadar güzel gidiyordu ki , ta ki Alinin apansız evliliğine kadar.
Benden gittikten sonra onun hayatında sadece bir izden ibarettim.Peki ya şimdi, herşeye rağmen karşısındaydım hâlâ onda bir İZ miydim?
Kafamın içindeki bu soruların cevapları karşımda duruyordu. Gözlerimin içine öyle bir bakıyordu ki onsuz geçen bütün yıllarımı unuturmuştu. Ağzımdan çıkan tek söz yıllardır onun yokluğunda andığım ismi olmuştu;
-Alii !!
-Asya !!
-Hoş geldin , girmez misin?
-Hoş buldum asya, tabi girerim.
Şöminenin yanında ki koltuğa yavaşça oturdu. Yılların hesabını sorarcasına karşısında dikiliyordum. Onu o kadar çok özlemişim ki gözlerimi gözlerinden alamıyordum. Ortam gittikçe sessizleşiyordu sessizliği bozmamız lazım bunca yıllın hesabını sormalıydık birbirimzden.
-Şarap alıcam kendime , ister misin?
-Tabi olur.
Koşar adımlarla mutfağa gittiğimde ağlamamak için zor tutuyordum kendimi, yıllar önce herkesten herşeyden çok sevdiğin adama şimdi bir yabancıymış gibi davranmak, sarılamamak,öpememek nefesimin kesilmesine yetiyordu.
Dolaptan kadehleri alarak onun en sevdiği Şili Kobaj Cubernet Savugnon şarabını doldurdum.
Elimde ki kadehlerle şöminenin yanına doğru ilerledim gittiğimde derin derin düşüncelere dalmış buldum Aliyi , acaba oda benim gibi yılların hesabını mı yapıyordu ?
Kadehi Aliye uzatarak karşısına oturdum. İkimizde kadehlerden birer yudum aldık. Ali, can alıcı gülümsemesiyle beliren gamzeleriyle yüzüme bakarak;
-Unutmamışsın Asya❗..
-Neyi unutmamışım Ali?
-Şarabı!Şili kobaj Cubernet Savuignon.
-Yutkundum. Ne kadar da canımı yakmış olsanda sana, bize dair hiçbir şeyi unutamadım. Senin gibi yapamadım Ali bir çırpıda hiçbir şeyi silemedim anılarımıza kıyamadım.
-Açıklayabilirim Asya! Aslında ben..
-Aslında sen ne ? Seni çok seviyordum,bizi bitirmek istemiyordum ama gereken bumuydu diğceksin ? Gerçekten de öyle mi diğceksin ?
-Herşey! Herşey babamın zoruyla başlayan bir oyundu ,tercih hakkım bile yoktu asya yıllarca senin hayalin ve sana kavuşacağım günün hayaliyle yaşadım. Asla umudumu yitirmedim, bizi bitirmedim. Tek korktuğum şey sevdiğim o eski Asya'yı tekrar bulabilcek miydim? Ve şuan beni gerçekten seviyorsan bu anlatıklarıma inanmalısın Asya.
-Aklım almıyo Ali, almıyo benim aklım. Yıllar sonra karşıma evli çocuklu bir adam olarak çıkıyorsun sonra karşıma geçip bana güvenmeli misin diyorsun? Evet Ali, ben sana güvenmiştim hatta ben sana en yakınlarımdan çok güvendim. İşte hayatımda ki en büyük pişmanlıktı. Pişmanlığımdın..
(Asya'nın iç sesi): Alinin yaptığı bu vicdan mıydı yoksa günah mı çıkarmakttı ? Ya da bende bitmeyen aşkını mı hissetmiştti?Alinin telefonu çaldı, bütün bu sorgulamalar telefonun sesiyle aralanmıştı,
-Açmam lazım çok özür dilerim.
Telefonun ucundaki ses gerçeğe dönmemize yetmiştti. Gelen ses Alinin geç kalama sebebini sorguluyordu, eşinin sistemkar sesi Alinin tedirgin olmasına yetmiştti. Telefonu kapatarak ayağa kalktı ve yanıma yaklaştı,
-İçimin Gülen Yüzü bu zamana kadar yaşattığım herşeyden özür dilerim. Tamam beni affetmeni beklemiyorum ama seni sevdiğimi bilmeni istiyorum. Seni istiyorum.
-Ali! Alim, ben senin dokunmaya kıyamadığın bir şiirindim. Şimdi benden romanın olmamı bekliyorsun ? Soruyorum şimdi sana şiire sahip çıkamayan bir erkek koskoca Aşk romanına nasıl sahip çıksın?
-Şu saaten sonra ister şiirim ol, ister romanım ister hikayem bende bitip tükenmeyen aşkın var asya. Bizim bu aşkımızı anlatmaya ne sayfa , ne de mürekep yeter. Biz ancak Bize yeteriz,kitaba değil. Şuan gitmem gerekiyor kı-zı-m Asyam rahsızlanmış beni yanında istiyor. Şimdi gidiyorum ama aklımı kalbimi,yüreğimi sana dair herşeyi mi, avuçlarının içine ait olması gereken yere bırakıyorum dedi ve yanağıma bir buse kondurarak In questi giorni L'infinto inzo come ricardate sempre. ( Bugünü sonsuzluğun başlangıcı olarak daima hatırla ) dedi ve gitti. Yıllar sonra ilk defa nefesini tenimde hissettim,ilk defa kalbimin nasıl bu kadar hızlı atabildiğini öğrendim.Şaşınlıktan dilimi yutmuş gibiydim bir görüşürüz bile diyememiştim.
Şu bir gün içinde o kadar çok şey yaşamıştım ki hangisine ne tepki vereceğimi şaşırıyordum.
Şu hayata kendime yapabilceğim en güzel iyiliği, o anın tadını çıkararak yapmıştım.
Yıllardır duymak istediğim ne varsa hepsini duymuştum Aliden ama öyle bir zaman da duymuştum ki ne geçmişe gidip hatalarımızı telafi edebilirdik ne de geleceğimiz için hayal kurabilirdik. Biz onunla şu saatten sonra bir HİÇ'ten ibarettik.(iç ses) Hani Büyüklerimiz derler ya "Geçmis geçmiştir evladım,sen daima geleceğe bak." Geçmiş ne kadar geçip gitsede giderken bıraktığı bir iz vardır ki eğer o iz deriye işlemiş bir yaradan ibaretse her nefes alışında yanan canında aklına düşer. Nefesin kesilir. Yaşayan ölüyü oynarsın hayata karşı sonra bir bakarsın hayatın sana sunduğu oyunun başrolünde bulursun kendini elinden hiçbir şey gelmez devam edersin oyuna.
***
Onunla görüşmemiz üstünden tam on gün geçmişti o günler içinde ne aradı ne sordu gidiş o gidiş gitmişti. O on gün öyle bir zamandı ki onunla geçirdiğim zamandan daha fazlaydı sanki.
Sonucu her ne olursa olsun aşkımın peşinden mi gitmeliydim yoksa hayatıma o yokmuş gibi kaldığım yerden devam mı etmeliydim ?
Kafamın içinde canımı acıtan o kadar çok soru vardı ki onları sağlıklı bir şekilde cevaplamam için kafamı toparlamam gerekiyordu,yanlış birşey yapmaktan korkuyordum.
Biraz sahilde yürümek iyi geliceğini düşünerek eşhortmanlarımı giyinip evden dışarı çıktım, Üsküdar sahilene doğru yürümeye başladım.
Dışarda ki insanlar öyle mutlu ve huzurlu gözüküyordu ki bir an onlar gibi olmak istedim , sadece mutlu ve huzurlu...Yürüyerek düşünmeye devam ediyordum ki Alimi affetmek aşkımın peşinden gitmek en iyi yoldu ikimiz içinde bu güzel haberi Aliye vermek için hızlı adımlarla eve giderken öyle bir manzarayla karşı karşıya geldim ki işte o anı anlatmaya ne dilim, ne elim, ne yüreğim, ne de mürekebim dayanabilirdi.
İnsan hayatında koskocaman bir yer kaplayan adamı bunca olanlardan sonra tam affetmeye karar verdikten sonra onu ailesiyle çocuğuyla mutlu olduğunu görmek içimde yaşattığım o aşkın anlamsızlığını tokat gibi yüzüme çarpmıştı.Bitmiştik biz Tükenmiştik..Şimdi o mutlu ve umutlu
Bense mutsuz ve umutsuz..
Bir insan Aşkta hep mi kaybeder ? Hep mi yanlış parçayla tamamlanmaya kalkışır?Sonbahar ki acının değişmez dipnotudur.
Sesin solgun göğünde
Küçük bir harfi tutuşturur.
Savrulur her yana kavruk kelimelerle,
Yüreğini acıyla buruşturur.
Bakışının pasıyla zıhırlanan dünya ,
Binlerce pıtrak yüzünün kumaşına,
Sonbahar ki doyumsuz bir aşkın sonudur..
Sonbahar gitti, Ali'm gitti..Bütün sonlar yeni başlangıçlar içindir.