Ben çocukken; denizi,yeşili olmayan kıraç topraklarda, buğday sarısı sıcağında hayaller kurardık...Uzak da olsa, olmayacak da olsa hayalini kurduğumuz şeyle yatar, onunla kalkardık.
Ben çocukken, yani tenekeyle Peynir-zeytin aldığımız,koca bir kışı elma-portakalla geçiştirdiğimiz,kiviyi patates zannettiğimiz zamanlarda akşamları tek bir sofra kurulur, şikayet etmeden yenirdi şükrederek Allah'a...
Ben çocukken yani evimizin bahçesinde misket, sek sek oynadığımız zamanlarda etrafımızda hep dost, hep tanıdık yüzler olurdu.Ne zaman sıkılsak dost eli uzanırdı bir yerlerden.Tanıdık bir yüz sanki her sabah gülümserdi; sıcak, samimi...
Ben çocukken yani babanın sözünün sert, annenin yüzünün yumşak olduğu zamanlarda, çoktan soğumuş sobanın etrafında ayaküstü sohbetler ederdik. Bilinmeze açılan kapıların ardından masallar anlatırdık sırasıyla...
Ben çocukken, yani hala önümüzde upuzun bir yol varken,bir yol arkadaşım vardı asla yarı yolda bırakmayan.Zeytin yeşili gözleri, İç Anadolu'nun ayazında iyice sertleşmiş kuru teni, yoksulluğun daha büyümeden büktüğü beli...Ama inadına iyi, inadına güzel...
Seza...yol arkadaşım...Bir veda bile etmeden çekip giden çocukluğum,tüm iyi yanlarım...