Evde hafiften bir yanık kokusu...Günleri bana verdiği yorgunlukla yataktan çıkmak istemez bir halde uzanıyordum fakat yarım saat sonra dersim başlayacaktı.Güç belada olsa yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkayabildim.Giyindikten sonra fazla oyalanmadan kendimi dışarı attım.Kahvaltı yapmak isterdi gönlüm fakat buzdolabını açtığımda hiçbir şeyin olmadığını görünce aç karna çıkmak zorunda kaldım.Yol üzerindeki bir pastacıdan bir kaç poğaça alıp karnımı doyurdum.Saat daha 9 olmasına rağmen etraf sıcacıktı ve şimdiden öğle vaktini düşünmeye başlamıştım.Üniversitede ilk senem ve ben bu şehri daha yeni yeni tanımaya başlamıştım.Kulaklığımı takıp Chopin-Spring Waltz eşliğinde yoluma devam ettim fakat bir şey ilgimi çekti.Yol üzerinde bir antikacının camında gördüğüm keman öylesine ihtişamlı öylesine güzeldi ki ona bakmaktan kendimi alıkoyamadım ve bir anda kendimi içeride buldum.Antika dükkanının sahibi 40-45 yaşları arasında beyaz seyrek bıyık ve sakallı,saçları yer yer beyaz, bodur, hafif kalbur bir adamdı ama bir o kadar da tatlı yüzlü bir insandı.Ona hemen bu kemandan bahsettim ve bana daha 2 gün önce eline ulaştığından, ölen bir ailenin kızına ait olduğundan ve şu ana kadar daha kimsenin kemanı satın almak için gelmediğinden bahsetti.Çok ilgimi çekmişti.
2 yıldır klasik müzikle ilgileniyordum.İzlediğim film ve animelerden çok hoşuma gitmişti.İlgilenmekten ziyade sadece dinleyebiliyordum.İnsana gerçekten çok huzur veriyor birde Chopin,Beethoven,Vivaldi gibi sanatçılarla iç içeyseniz daha iyisi olamazdı!Lise son sınıfta,üniversiteye geçince hep piyano kursuna gideceğimi söylerdim lakin şu an kaldığım evse bir piyanoyu içine alabilecek kapasitede değil ve bunun yanı sıra ona verebilecek paramda yok .Bu yüzden daha basit taşınabilir bir şey olan kemana yöneldim.Yaşlı adamla konuştuktan sonra beklediğimden de uygun bir fiyatta anlaşınca akşamüstü almak için geleceğimi söyleyerek oradan ayrıldım.Bu sabah bundan daha güzel bir şey olabileceğini sanmıyorum.Edebiyat bölümü öğrencisiydim ve birden fazla dalda edebiyatla ilgileniyordum(Yunan,İngiliz...). Derslerimden sonra biraz vaktim vardı.Hemen antikacıya gidip o kemanı ellerime almak istiyordum ama çıkışta Merve'ye sözüm vardı.Beraber bayadır vakit geçirememiştik.Liseden bir arkadaşımdı kendisi.Açıkcası liseden tek dostumdu.Diğerleri sadece arkadaş o ise bir dosttu bana.Aynı üniversiteye gelebilmemiz ise büyük bir şanstı.O ingilizce okuyordu.Herneyse beraber bir kafede yemek yedikten sonra.Sinemaya gittik ikimizinde merakla beklediği bir film vardı.İşimiz bittikten sonra beraber yürümeye başladık.Merve'nin oturduğu semt pek tekin olmadığı için onu evine bırakacaktım.Ona böyle bir teklif yönelttiğimde ise herhangi bir itirazda bulunmadı.Ona gitmeden önce bir yere uğramak zorunda olduğumu söyleyince anlayışla karşıladı ve beraber antikacıya gittik.Daha saat 7 'ydi.Fakat hava kararmamıştı.Yazın gündüzlerin uzun olmasını seviyorum.Yaşlı adamdan kemanı aldıktan sonra yürümeye devam ettik.
Merve '' sen keman çalmayı bilir miydin Mert Bey!'' diyince göz gözge geldik ve birer kahkaha patlattık. ''Bilmem ama severim inşallah'da öğreneceğim'' diyince tekrar göz göze geldik ve yine birbirimize güldük.Merve'nin gülmesini seviyordum bu zamana kadar çok fazla acı çekti.Ona gülmek yakışıyordu.Eski lise anılarından sohbet ede ede Merve'nin kaldığı eve ulaştık saat sekizi yirmi geçiyordu.Fazla vakit geçmemişti.Evine bıraktıktan sonra dönerken onunla daha sık vakit geçirmem gerektiğini düşündüm.Bende ağır ağır evime doğru hareketlendim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nisan'daki Yalanın
Teen FictionEğer insanlar kendilerine telefonlarından biraz vakit ayırıp kafalarını yukarı kaldırabilse engin ve masmavi gökyüzünü görüp birazda olsa sükûnete kavuşabilirlerdi.