"Unutma," dedi Yun, kıyafetlerimi düzeltirken. "Aslında bizdesin ve gece parti yapıyoruz." Duraksadı, o elleriyle saçlarımı karıştırırken nefesimi tuttum. "Eğer bir şeyler yapmak isterse ses çıkarma, Baekhyun neşeli ama baskın olmayan kızlardan hoşlanıyor. Onun dışında kendin ol, yeter. Seni seviyor sonuçta."
Kafamı kaldırıp umutlu gözlerle ona baktım. "Sence gerçekten seviyor mu?"
Yun'un cevap vermesine fırsat tanımadan Jung araya girdi. "Kesinlikle! Seni tanıdığında yüzünde oluşan ifadeyi görmedin mi? Resmen gözleri parladı." Jung'a gülümsedim. Biasını benimle paylaşmasını çok seviyordum.
"Sadece sakin ol," dedi Hana. "Ve Sehun'un odasının fotoğrafını bana atmayı unutma." Ona anlamaz gözlerle baktım. "Söz verdin bile. Çok geç."
"Sehun oppaya olan bu takıntın nereden geliyor acaba?" diye sordu Jung.
"Gözlerindeki..."
"Acılı ifade sana çok tanıdık geliyor, biliyoruz. Gülümserken bile yüzünde acı dolu, kıvranan bir şekil oluşuyor, fark ettik," dedi Yun gözlerini devirerek. "Sorun şu ki, Sehun'un doğal mimikleri o."
Hana omuz silkti. "Ona sormadan nasıl bilebiliriz ki?"
İç çektim. "Tamam, Baekhyun oppa izin verirse çekerim. Ama sadece izin verirse, tamam mı?" Hana kafasıyla onayladı. Jung'dan gelecek hamleyi tahmin ederek işaret parmağımı ona doğru salladım. "Hayır, Baekhyun'un tişörtlerinden birini sana getiremem." Jung iç çekti.
"Deneyeyim dedim."
"Öyleyse hazır mısın?" diye sordu Yun. Derin bir nefes alıp kafamla onayladım. "Hadi arabaya bin. Şoför seni bırakıp geri dönecek. Seninle gelirdik ama Hana'ya pek güvenim yok, paniğini zirveye çıkartıyor sanki." Hana ona ters bir bakış attı. "Her neyse." Beni öptü ve sıkı sıkı sarıldı. "Kendine dikkat et, o kurt ini tehlikeli olabilir ama inanılmaz eğlen. Tamam mı?"
Gülerek kafamı salladım. Hana ve Jung da kısaca bana sarılıp vedalaştılar. Kendimi savaşa gidiyormuş gibi hissettim. Arabaya binmem yaklaşık on beş dakikamı aldı.
Heyecanımdan olsa gerek, benimle sohbet etme çabaları içinde olan şoföre tek kelime dahi edemedim. İnince defalarca eğilip teşekkür ettim, özür diledim ve o da bana şans diledi. Birbirimize güldük; o güvenli işine geri döndü, bense herkesin 'Kurt İni' olarak nitelendirdiği EXO yurduna ilerledim.
Dışarıda bir bahçe kapısı vardı. Derin bir nefes alıp zile bastım. Bir süre etrafa sessizlik hakim olsa da, arka fonda bir sürü erkeğin sesi eşliğinde Chen'in parlak çocuk sesini duydum. "Kimsiniz acaba?"
"Şey, ben... Haneul... Oppa gelmemi söylemişti ama sanırım erken geldim... Ben... Geri gideyim mi?"
Chen güldü. "Baekhyun? Haneul'ü içeriye alayım mı?"
Yine bir süre ses gelmedi. Sonra Baekhyun'un kalbimin yağlarını eriten sesini duydum. "İçeri gel, Haneul. Seni ben karşılayacağım. Bu aptallar daha çıkamadılar." Ben daha cevap vermeden kapının kilidini açıp gitti.
Derin nefesler ve düzenli adımlarla ev kapısının içine kadar ilerledim. Beş saniye kadar bekledikten sonra, kapı açıldı ve içeriden Chanyeol çıktı. Sırıtıyordu.
"Henüz giyiniyorduk da," dedi o pis gülümsemesiyle. "Sen de gelmek istiyor musun?"
Ben kıpkırmızı olurken, arkasından Baekhyun çıktı. Kafasına bir tane geçirip içeriye itti Chanyeol'ü. "Çabucak giyinin de gidin!" diye bağırdı atarlı ama bir yandan da şakacı bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
× Five Months × Byun Baekhyun
FanfictionYanlışlıkla aradığım numarayı hiç tanımadığımı düşünürken, aslında tüm kirli çamaşırları gözümün önünde olan biriydi o. Ve ben beş ay boyunca ona katlanmak zorundaydım.