1. Bölüm "Don't Leave Me"

68 1 0
                                    

Sokakta cıvıl cıvıl öten kuşlar, havada uçuşan uçurtmaların hiç girmediği, girse de pek yaşamadığı bir yerdi bu uğursuz mahalle. Uğursuz demek az bile kalsa da, insanın terbiyesi görmüyor daha fazlasını.

Savaştan bu yana hiç bir komşusunun çocuğu olmadığı halde bu lanet olası zamanda dünyalar güzeli bir kız evladı getirerek bütün gözleri üzerine çeken Feride Hanım, daha bebesinin adını bile koyamadan o koca aç gözleriyle çocuğunu elinden almak için kapıya dayanan kıtlığın ilk zamanlarındaki hali emin olun, çocuğunun kötü emeller adına kullanılmak uğruna kaçırıldığı haberini aldıktan sonraki halinden bile daha kötüydü. Çünkü her kadın, o zamana bebek getirmenin ancak zulüm olduğunu düşünürken bizim Feride, herkesten gizlice karnını taşımıştı tam 8 buçuk ay, belli belirsiz bir çuval gibi...

Şimdileri kasaba olan ve sakinlik içerisinde yüzen bu deli mahalle, herkesin sırrını taşır olmuştu. Mesela Feride Hanım'ın sağ tarafındaki evde oturan komşusu, kimse bilmese de bir uyuşturucu havuzuna sahip bir milyonerdi. Buralarda yaşamak ona basit gelecekti ki tam 3 Ay önce ayrılmıştı o köşke benzeyen evinden.

Bu mahallede herkes bi'nebze zengin, bi'nebze fakirdi. Bu mahallenin insanları çalışmadan geçinebilecek yatırıma sahip insanlar haline gelmişti zamanla. Savaştan sonra en büyük sağ saha olarak dedikodular yayılmıştı kent insanının kulaklarına. Gerçekten de öyleydi. Bir tane mermi izi bile olmayan tek kasabaydı.

Savaştan sonra sağ kalmayı başarabilen Türk Halkı'nın Bir kısmı savaş sonrası kıtlıktan ölmüş, bir diğer kısmı ise sağı solu yağmalamak suretiyle ayakta kalabilmişti. 3. Cihan Savaşı'nın en büyük darbesini bu gariban halk yemişti. Halk Bir umut ile genç yetiştirip asker ettikçe eline cesedi, kalbine nefesi düşmüştü. Bir petrol uğruna, mal mülk, cihan uğruna her ülkeye sataşan bir diktatör vardı o sistemde. Bi'nev'i Albert Einstein haklı çıkmıştı "3. Dünya Harbi'nde hangi silahların kullanılacağını bilemem ancak, dördüncüsünde taş ve sopalar yer alacak!" sözüyle.

Bu Feride Hanım'ın bir de kocası ölmüş idi. Savaşı takip eden ilk 3 Ay içinde herkes bir oh çekerken bu adamcağız radyasyondan gitmişti. Düşünün ki, memleketinizde bir bomba patlıyor, hem de nükleer... Siz nasıl olur da nemalanmazsınız bu zehirden?

Her ülkeden bir çok insan saçma bir vatanseverlik duygusu yüzünden birbirine silah doğrulttu. Herkesin zararına olan bu oyun, bitene kadar büyüdü ve gerçek oldu.

Şimdi ise ortalık toparlanmış, sığınaktan çıkan halk mahallelere yerleşmeye başlamıştı. Bir evin bir kızı olan Feride Hanım zaten yetim büyümüştü büyümesine de şimdi kendi kızı da aynı kaderi yaşayacaktı. Kızının adını ne koysaydı ki? Böyle... Tam her yaşına uygunluk sağlayan, her yaşını dolu dolu yaşaması için tasarlanmış bir isim olmalıydı... Ama ne?

Bizimki bunları düşünürken birden yolun ortasında bir çocuğun taşa takılıp düşmesine şahit oldu. İlk evladı, köyünde tıpkı böyle bir taşa takılıp kuyuda can verdiğinden midir bilinmez, oturup çocuğun başında öyle bir ağladı ki, birden aklında oğlunun boş bavul cinsinden bedenini kollarına aldığı an parladı... Ne de zordur bir annenin evlat acısı...

"Senin adın ne!?" dedi, küçük oğlana Feride.

Çocuk Türk değildi ki suali yanıtlasın... Garibim elleriyle kanayan kolunu gösterdi. Feride Hanım, çocuğun bu masumiyetine dayanamayıp sağlam kolundan tuttuğu gibi evine soktu. Ortalama 4 yaşında olacak bu velet ve de gavur olacaktı ki sünnetli değildi. Kıtlıktan sonra elinde kalan leğeni ile çocuğu pir-ü pak edene kadar yıkamıştı. Bulduğunda kapkara olan çocuğun, birden rengi açıldı adeta. Saçlarının açık kahverengisi, gözünün okyanusuyla daha bir parladı sanki. Ardından sardı çocuğun ufak tefek yarasını.

Bizimki çocuğu Amerikan belledi, başladı sorgulamaya;

"Hey, son! Where are your family? Can you give me answer? Do you understand me? Sana söylüyoruz be! Dilini mi yuttun hödük!"

Çocuk irkildi, bir kaç adım geriye gitti. Nerdeyse duyulmayacak bir sesle, "Family... Mom... Death..." daha fazla konuşamadı küçücük yavrucak, boğazı düğümlendi ve son bir şey söyledi;

"Please, don't leave me."

Kazanmak İçin YaşaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin