Yüzüne düşen yağmur damlaları uyanmasına sebep olmuştu. Başı ağrıyordu. Başının arka tarafında bir zonklama hissediyordu. Gözlerini açtığında güneşin yakıcı ışınları gözlerine girdi. Hafif bir kararma oldu gözlerinde. Yattığı yerde doğrulup çevresine bakındı. Bir sahildeydi. Yattığı yer ormanın içinde kalıyordu. Önünde on metre genişliğinde bir sahil vardı. Öyle olduğunu düşündü. Buraya nasıl geldiği konusunda en ufak bir anı yoktu zihninde. Aklını zorlamaya çalıştı. Başının ağrısı düşünmesine engel oluyordu. Başı döndü. Olduğu yerde yığıldı.
Uyandığında başının ağrısının geçtiğini farketti. Tekrar doğruldu ve etrafına daha dikkatli baktı. Bir sınırda yatıyor gibiydi. Orman ve sahil bir çizgiyle ayrılmıştı. Başı tekrar döndü. Ayağa kalkıp pantolonundaki kumu temizlemeye çalıştı. Kum pantolonuna dikilmiş gibi inatçı bir biçimde çıkmıyordu. Buraya nasıl geldiğini düşündü kumları üstünden atmaya çalışırken. En son evinde Lost'un eski bölümlerini izliyordu. Uyuya kalmıştı koltuğun üstünde. Belki de şu an rüyadaydı. Ellerini gözlerinin hizasında kaldırdı ve saydı parmaklarını. Her elde beş parmağı vardı. Bu rüya değildi. Ne olmuş olabilirdi ki? Her gün olduğu gibi işine gitmiş ve geri dönmüştü. Farklı olan bir durum yoktu. Tek fark dönüşte bir anketçiyle konuşmuş olmasıydı. Genç anketçi ona 'Issız bir adaya düşseniz yanınıza ne alırdınız?' diye sormuştu. Ve şu an ıssız bir adadaydı. Ne kadar ironik.
Saçma gelmesine rağmen olası bir durumdu. Bir şaka olmasını umarak sağ tarafına döndü. Küçük bir çalılığın dibinde küçük bir çanta duruyordu. Sakin adımlarla çantanın yanına gitti. Çantayı taramaya başladı.
İki gözlüydü çanta. Yan taraflarında iki şişe sus vardı. Büyük gözü açıp içindekilere baktı. Columbia marka bir balta vardı. Küçük ama işlevli. Bir kalıp cam vardı. Özel olarak yapılmış gibiydi. Kodes camlarını hatırlattı bu cam ona. Küçük kırmızı bir çanta daha vardı. İlk yardım çantasıydı bu. Küçük gözü açtı. İçeride kırmızı bir mektup vardı. İçindeki tedirgin şahsı yok edip açtı mektubu:
Sevgili ve değerli Elia,
Umarım halinden memnunsundur. Nasıl? Sürprizimizi beğendin mi? Devlet oyunlarına bulaşmamalıydın, Elia. Bunu kendin için yapmamalıydın. Şimdi bu tatlı küçük oyundasın. Oynamaya hazır mısın?
Hatırlarsan dün sana bir soru sormuştuk. O malum üç şeyi. Sende balta, cam ve ilk yardım çantası demiştin. İşte istediğin o değerli üç şey. Bir de benim sana hediye ettiğim iki şişe su. Küçük oyunun keyfini çıkar.
Dip not, etrafına dikkatli bak. Senin için hediyelerim var.Elia bu durumu garipsemişti. Devletin işlerini bırakmıştı. Bırakalı uzun zaman olmuştu. Kim neden onunla oynamak istiyordu ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ada
Short StoryDevlete oyun oynamamalısın. Yoksa uyandığında kendini ıssız bir adada hayatta kalmaya çalışırken bulabilirsin. Elia Davison, sıradan bir insandı. Her sabah kalkıp işine gider, mesai saati bitince evine dönerdi. Kısır bir döngü içindeydi hayatı. Ama...