Her günün olduğu gibi o günün de bir sabahı vardı. Gözlerimi açtığımda yanımda annemi gördüm. Şaşkın gözlerle ona bakarken hiç konuşmamıştık. Saat daha çok erkendi. Ne işi vardı benim odamda? Çok geçmeden ayağa kalktım. Okula gitmem gerekiyordu. Hiç bişey söylemeden hazırlanmaya başladım. Odadaki sessizliği annemin titreyen sesi bozdu. "Bu gün gitmesen olmaz mı?" diyebildi. Belli ki korkuyordu beni kaybetmekten. Ya bir daha göremezsem korkusu vardı. Gülümsedim ona doğru yaklaştım ve "Gitmek zorundayım" diyip odadan ağlayarak uzaklaştım. Okula geldiğimde herkese gülsemde içimde hep bir acı vardı. Aklımda hep annem vardı.Ama elimden gelen bir şey yoktu. Artık okuldaydım. Arkadaşlarımın yanında biraz daha rahat oluyordum. Sürekli gülüyor ve saatlerce hiç susmadan konuşuyordum. Sonra bir anda hüzünlenip oturuyor saatlerce öyle kalıyordum. Anlam veremiyorlardı belki de benim bu hallerime. Bi insan bu kadar mutluyken nasıl bir anda üzülebilirdi ki? Haklılardı. Ama beni anlamak o kadar da zor değildi aslında. Hiç mutlu değildim. Sadece çevremdeki insanların üzgün olduğumu bilmelerini istemiyordum. O yüzden çok gülüyordum. Çünkü gülmezsem ağlardım bunu biliyordum. Aradan zaman geçiyor ve geçtiği her saat okuldan nefret ediyordum. Okula gelmemin bir anlamı kalmamıştı sanki. Son günlerimi mutlu geçirme çabalarıydı benimki. O ve sevdiği varken nasıl mutlu olacaktım ki? Alışmalıydım, ya da vazgeçmeliydim artık. İstemesemde başarmalıydım. Bu çok zordu. Hem hastalıkla hem de bu durumla nasıl idare edebilirdim? Artık yanlızdım ve tek başına her şeyin en iyisini düşünmeliydim. Buna mecburdum. Bir karar vermeliydim. Ya onu unutup mutlu bir şekilde tedavimi devam ettirmeli, ya da onu unutmadan ölüme mahkum olmalıydım. Artık herşey benim elimdeydi...