Gözlerimi açtığımda her birimiz bir kenara sızmış , akşamdan kalma içki şişeleri kenarlara savrulmuştu. Etraf öylesine ağır , öylesine pis kokuyordu ki. Geceye dair tek hatırladığım; kader ortaklarimla beraber içip hayata küfürler yağdırdığımızdı.
Hayata öfkeli olmamızın da nedeni vardı elbet. Yetimhaneden kaçtığımız gün kurtulduğumuzu sanmıştık. Fakat daha da dibe vurduk. Oranın şiddetine , eziyetine dayanamayıp dört arkadaş kafa kafaya verip kaçma planları kurduk. Güya oradan kaçarsak krallar gibi yaşayacaktık. Herşey gönlümüzce olacaktı. Evet , kaçmayı başardık. Peki ya sonrası ... Günlerce aç , susuz , sokak aralarında serseriler misali ...Kaçma planlarımızı okuldan geldiğimizde yaşadığımız o iğrenç olayla hayata geçirdik. Uzun zamandan beri kardeşim dediğim üç dostumla beraber bu sözde yetimhane olan ahırdan bozma yerden kaçma planlari kuruyorduk. Hergün ayrı bir bela , ayrı bir dert , ayrı bir şiddet. Karanlık hücre odalarında geçen aç , susuz , kan dondurucu soğuk günler ...
Ve o gün ... Okuldan geldik. Üstlerimizi değiştirip yemekhanenin içi böcek dolu kurtlu yemeklerini yemeye gidiyorduk ki bir çığlık koptu. Önce ne olduğunu anlayamdık. Dördümüz de sağa sola bakındık. Tekrar bir çığlık sesi daha. Ve ardından bir daha ... Yönümüzü sesin geldiği tarafa çevirip koşmaya başladık. Gördüklerimiz karşısında hepimiz çılgına dönmüştük. O Allah'ın belası hizmetli üç yaşındaki bir çocuğu sırf altına kaçırdı diye kemerle dövüyor , çocuksa küçücük gözleriyle bize bakıp yardım dileniyordu.
Bizimkilerle şöyle bir göz göze geldik. Hepimizin gözünden öfke akıyordu. Adamın elinden kemeri alıp kendi kemerlerimizi çıkarmış ve hizmetliye karşı atağa geçmek üzereydik ki yetimhanenin müdürü geldi. Hiddetle bağırıp bizleri odasına çağırdı. Biraz sonra şerefsiz hizmetli ve biz müdürün odasındaydık. Müdür hizmetliyi dışarı gönderdi ve bize yüzlerce hakaret etti. Sanki gerçek suçlu bizmişiz gibi ağzına geleni sayıp döktü. Hepimiz sinirden köpürüyorduk. Ve belki de o an içimizden geçen tek şey bu kahrolası yerden kaçmaktı ...