-Bölüm Dört-

505 103 80
                                    

İki gün geçti;

Günlerin geçişi, muhtemelen canlılar için dikkate değer olmasa da benim için olağanüstüydü. Geçip giden günleri saymak için bir nedenim olmamıştı daha önce. Güneşin doğuşu ve batışı, geceleri görüşümün bulanıklaşması dışında bende bir etki bırakmıyordu. Uyumaya ihtiyaç duymuyordum ve gün ışığında ne kadar yanlızsam gün batımında da o kadar yanlızdım. Kabuslar başladığında beni uyanık halimden bilincimi yitirdiğim o dehşete, sonra da yabancı gün ışığına attığında zaman hatırlama isteğimi hepten yitirmiştim.

Ta ki şimdiye dek.

Şimdi gelip geçen her bir yanlız dakikayı saymaktan alamıyordum kendimi.

İlk gece, ambulansın uzaklaşmasını izlerken bir anlığına da olsa yürüyerek onu takip etmeyi geçirmiştim aklımdan. Fakat bu fikirden anında vazgeçmiştim. Kabuslarımda mekan ve zamanda seyahat edebiliyor olsam da bunu uyanıkken yapmanın bir yolunu bulamamıştım. Hala normal insan hızında hareket ediyordum ve ambulansın çocuğu götürdüğü hastaneyi bulmam yıllarımı alırdı.

Ancak son araba da kıyıdan ayrıldıktan sonra arabalardan birinin boş arka koltuğuna geçebileceğim fikri aklıma geldi, belki bu şekilde hastaneye gidebilirdim... Peki, sonra ne olacaktı? Küçük bir ihtimalle hastaneye ulaşacağımı düşünerek canlı bir varlığın yanında kaçak yolculuk yapma, bir başka yabancıyı ararken hastane koridorlarında yerimi yönümü bilmeden dolaşma fikri, yani sadece bunu hayal etmek bile budalaca ve saçma geliyordu.

Elbette öldüğüm yerde dolanmak da pek mantılı sayılmazdı.

Nehir kıyısında durup polisin köprüdeki boşluğa barikat çekmesini izledim. Tek izleyicilerinin farkında bile olmayan enkaz ekibi, çocuğun sırılsıklam arabasını sudan çıkarırken izlemeyi sürdürdüm. Bunlar hep olup biterken, burada durma arzumu sorguladığım söylenemez, sonuçta böyle şeyler kimin ilgisini çekmezdi ki?

Fakat olay sona erdikten sonra burada harcadığım her dakikayla kendimi gitgide daha da budala gibi hissettim.

Bir süre orada oyalanma ihtiyacıma gerekçe bulmaya çalıştım. Kendime yinede amaçsızca gezinmelerime başlamadan önce düşüncelerimi yeniden düzenlemek için biraz zamana ihtiyacı olduğunu söyledim.

Ama içten içe gerçeği biliyordum. Bu nehirden ayrılmamın gerçek nedenini biliyordum.

Artık amaçsızca gezinmek istemiyordum. Gayet net bir amacım olsun istiyordum. Bu nehirde ölümden dönen (hatta ölen;bu kafamda netleşmemişti)birine. Bunu yaparak beni geri dönüşü olmaksızın değiştirmiş birine.

Buradan ayrılmaya gönlümün elvermemesi dışında, bir değişimin meydana geldiğine dair başka işaretlerde vardı. Öncelikle, ''görüntüler'' dediğim şeyler vardı. Ben nehrin yanındaki ormanda veya kıyı boyunca yürürken aklımda bir sahne beliriyordu. Bir imge; parlak ve rengarenk, koku ve tat yayan bir imge aniden beliriyor, derken geldiği hızla kaybolup gidiyordu.

Kabuslarım gibi bu görüntüleri de umulmadık zamanlarda görüyordum. Fakat görüntüleri de umulmadık zamanlarda görüyordum. Fakat görüntüler, beraberlerinde korku ve acı yerine son derece cazip bir şey getiriyorlardı. Bunların ölmeden önceki hayatımdan anılar olduğunu sanıyordum.

Şimdiye dek önemli bir şey görünmemişti;Rüzgarda dalgalanan siyah bir kurdele; bir lastiğin frenle birlikte çıkardığı tiz ses;bir ilkbahar fırtınasından kalan toprak kokusu. İnsan yoktu,işim yoktu, kim olduğuma veya neden öldüğüme dair ipucu verecek ayrıntılı bir sahne yoktu. Tatları ve kokuları da tam anlamıyla aldığım söylenemezdi. Görüntülerdeki şeyler, daha ziyade bu duyguların hayaletleri gibiydi. Fakat bu da yeterdi.

KAYIP RUH Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin