Son zamanlarda saçma sapan tepkiler verip duruyordum.İşte oradaydı;son iki gündür düşündüğüm hatta saplantı haline getirdiğim çocuk.Buna rağmen, ters yönde elimden geldiğince hızlı koşuyordum.Eger vücudumda hala adrenalin olsaydı bu kadar kuvvetli koşarken muhtemelen bacaklarımda yanardı.
Görünüşe bakılırsa, tahmin ettiğim gibi hayaletlere özgü içgüdülerim hayattayken sahip olduğum içgüdüler kadar güçlü hale gelmişti.Hayaletlerin görünmemesi gerekirdi, bunu nekadar çok isteselerde...Aksi durum, hızlı kaçıp kurtulmak için yeterli bir nedendi.
En azından yapabilseydim aklımdan geçirdiğim düşünceler bunlar olurdu. Fakat o an şuursuz bir korku beni ele geçirmişti. Beynimde korku uğulduyordu ve arkamdan gelen sesi neredeyse bastırıyordu.
"Dur! Hadi ama ! Lütfen."
Beni durduran şey sesinin tonuydu, zayıf çıkıyordu ve çocuğun yuttuğu nehir suyu yüzünden sesi biraz çatallıydı. Sesinde ki acıyı duyunca göğsümün ortasında küçük bir ağrı hissettim. Sadece küçük üstünde durulmayacak ama tamamen güçsüz düşüren bir ağrı.
Neredeyse köprünün diğer ucuna gelmişken durdum. Yavaşça arkamı dönüp ona baktım.
Durup ellerini dizinin üstüne koyarken "Teşekkürler " dedi çatlak sesiyle. Vücut diline bakılacak olursa arkamdan koşmaya hazırdı.Ona gergince başımı sallayarak selam verdim. Göze çarpan bir duraksamadan sonra,"Peki buraya gelirmisin?" diye sordu.
Başımı iki yana salladım "imkanı yok."
Bukadar uzaktayken bile iç geçirdiğini duyabiliyordum. "Peki o zaman " Peki derken sanki bezdirici bir yapbozla sakin sakin uğraşabilmek için o süreye ihtiyacı varmış gibi, E harfini uzattı. "Madem öyle ... ben senin yanına gelebilirmiyim?"
Herhangi bir cevap vermeden somurtmakla yetindim. Sanırım kararsızlığımı evet olarak algıladı çünkü bana doğru yürümeye başladı. Adımlarını kasten yavaş atıyor, ellerini ileri doğru uzatırak " benden san zarar gelmez vahşi hayvan " anlamına gelen evrensel beden dili kullanıyordu.
"Ben dostum," diye seslendiğinde hafifçe sırıttığını görebiliyordum. Bu sırıtış aynı anda hem buruk ve tatlı hem de temkinliydi.Bu yüzden bende ona sırıtarak karşılık vermekten alamadım kendimi.
Ellerini indirdi ve bana kocaman gülümsedi. Iste o an göğsümdeki o küçük ağrı bomba gibi patladı ve her bir uvzumu ısıttı.
Sıcaklık. Sıcaklık hissediyordum. Gerçekten hissediyordum, tıpkı suyun içindeyken elinin dokunuşunu hissettiğim gibi. Gülümsemem genişledi.
"Bu gülümseme, sana doğru gelmeyi sürdürebilirim anlamına mı geliyor?"
"Hayır!" dedim kısık sesle.
Hareket etmeyi kesti; sözcüklerim veya sadece sesimin tınısı onu şaşırtmıştı. "Gerçekten mi? diye sordu bir an sonra.
"Çimlere doğru yürü," diye yönlendirdim onu.
Koyu renk kaşlarını çatarak sordu. "Neden?"
"Bu yolu sevmiyorum. O tarafa gitmek istiyorum. "Başımla, daha yeni bırakıp geldiğim kıyının bulunduğu yönü gösterdim.
Kaşları hala çatıktı fakat o sırıtış, yeniden dudaklarının arasında kıpırdandı."Peki." Benden ayırmadığı gözleri düşünceliydi. Mesaj açıktı: sakince uğraştığı o bezdirici yapboz bendim.
Sonra küçük bir oğlan çocuğu gibi, dudaklarını aralamadan ve gamzesini ortaya çıkaran bir gülümsemeyle verdi ve çabucak başını salladı. Ellerini kot pantolonunun ceplerine soktu, tek ayağı üzerinde döndü ve kıyıya doğru ilerlemeye koyuldu.
Yavaş çok yavaş. Kasten ağır çekimde atıyordu adımlarını. Yüksek sesle iç geçirdim.
"Acale edermisin lütfen ?!" İlerlemeyi sürdürürken güldü."Emir vermekle aran epey iyi sanıyorum. Herhalde sıradan muhabbetler pek sana göre sayılmaz değil mi ?"
Ölümden sonra Tanrı bilir kaç zamandır konuştuğum ilk kişi olduğunu göz önünde bulundurursak...
Ağzımı açıp mırıldandım. "Bir bilsen... "Beni duyduğu belliydi çünkü bir an duraksadı. Sonra tekrar ilerledi. Yaklaşık üç metre gittikten sonra onu takip etmeye başladım. Ondan daha da yavaş yürüyor, bir yandan ne yapacağımı ve söyleyeceğimi düşünüyordum;derken bir an durdu.
Neyseki yürümeye devam etti, siyah arabayi geçip köprünün sonuna geldi.Sonrada kıyıdaki
çimenlik alana çıktı. Az sonra gerçekleşecek konuşma beni öyle endişelendiriyordu ki durup bana doğru döndüğünü fark etmedim. Zamanında başımı kaldırıp onun sadece otuz santimetre ötesinde , dokunma mesafesinde aniden durdum.
Içimde bir korku yükseldi. Ona çarpabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP RUH
Fantasia"SAF, DOKUNAKLI VE HAYALETLİ BİR AŞK HİKAYESİ Yine nehirde süzülüyordum. Ancak bu kez nefes aldığımda ciğerlerim , etrafımı saran çamurlu suyla dolmuyordu. Bedenim bu kâbustan önceki kadar hafifti hala. Nehirde süzülüyor , öfkeli akıntının sürüklem...