-Bölüm On-

257 55 8
                                    

          Kıvanç bankta değil, bankla bitişik beton masada oturuyordu. Sol tarafına, piknik alanını çevreleyen ormana doğru bakıyordu. Profil görüntüsü- köşeli çenesi, çıkık elmacık kemikleri ve kalın dudakları-, bir arzu ve korku dalgası içimi kaplarken titrememe yol açtı. O ormana bakmayı sürdürürken siyah kaşlarının çatıldığını gördüm. Belki de onu ektiğimi düşünüyordu.

'Hey Kıvanç.''

  Neredeyse fısıltıyla konuşmama rağmen başı bana doğru döndü. Sonra kocaman, parlak bir gülümseme yüzüne yayıldı. Masadan fırladı ve bana yaklaşmaya başladı, tek kolunu bana dokunmak isteyerek kaldırdı.

   İçgüdüsel olarak bir adım geri attım.

   Durdu ve yüzünü astı.

   ''Ah...affedersin. Çok mu hevesli davrandım?''

Tanrım hayır. Sadece bunun başlamadan bitmesine hazır değildim.

   ''Hayır,'' dedim yüksek sesle. '' Sadece... bunu beklemiyordum.''

Güldü.''Affedersin.'' Galiba bir Golden Retriever falan gibi hareket ettim. Kocaman şapşal bir köpek gibi. Ama bende bunu beklemiyordum, anlıyorsun ya?''

''Neyi?''

''Geldin. Bu beklenmedikti.''Hafifçe gülümsediğinde yanağında gamzesi belirdi.

Bende kendimi hafifçe ona gülümserken buldum.'' Görevim memnun etmek.''

''Öyleyse görev tamam.''

''Ah.''

Harika, Lina, diye haykırdım içimden. Ölmek belliki sözcük dağarcığımı geliştirmemişti. Kıvançın hafif gülümseyişi yüzüne biraz daha yayıldı. Bu benim yüzümdeki şaşkınlığın onu eğlendirdiğine işaretti.

 Ne yazık ki şakalaşmalarımız çok uzun sürmeyecekti. Bir şey garson gibi eliyle beni masaya buyur etti. 'Söz verdiğim gibi sessiz bir bank...''

     İç geçirdim. Görünüşe bakılırsa bunu daha fazla ertelememek gerekiyordu.''Evet, galiba zamanı geldi.''

    Ben yanından dolanıp banka geçerken Kıvançın kaşları çatıldı.

''Bak, engizisyon karşısına falan çıkmış değilsin.''

''Biliyorum.'' dedim donuk bir şekilde.

Oturduğumda bankın kendisi olmasa da baskısını hissedebiliyordum, ellerimi kucağımda birleştirdim. Kıvanç bana döndü fakat oturmadı. Kucağımda ki ellerime bakıyor, engellenemez son için kendimi hazırlamaya çalışıyordum. Fakat önce bilmem gereken bir şey vardı.

''Açılama yapmaya girişmeden önce sana bir soru sorabilirmiyim?''

''İstediğini sor.''

Başımı kaldırdığımda ellerini kotunun ceplerine koyduğunu ve başını yana eğdiğini gördüm. Duruşuna bakılırsa davranışım onu epey sersemletmişti , bu nedenle dikkatli bir şekilde sordum.

''Sen...arabayı köprüden aşağı bilerek mi sürdün?''

''ha.''Tuhaf bir kahkahayla karşılık verdi.'' Tam olarak değil.''

   Bu garipti, sanki utanmış gibi bir hali vardı. Bende başımı eğdim ve tek kaşımı kaldırarak onu konuşmayı sürdürmesi için cesaretlendirdim. Biraz mahcup bir halde yeniden güldü ve elmacık kemiklerine bana iltifat gibi gelen bir kırmızılık yayıldı.

KAYIP RUH Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin