6

5 0 0
                                    

İntyre konağı...
Yolun sonunda iri camlı bir konak vardı. Bahçesi geniş ve avlusu yollarla kaplı.
Demir parmaklık kapının kilidi açıldı ve biz içeriye girdik. Bir kadın sekizlik basamakların en başında duruyordu. Bu Mary hala mıydı? Ne gençdi öyle. İndiğimde bana doğru yaklaştı. Gülüşü sanki bir melek misali parlak ve gamzeliydi:

Ahh Michael sen ne kadarda büyümüşsün böyle.

Bizimle gelen adama doğru baktı:
Beyefendi sonunda teşrif ettiler.

Kalın sesiyle:
Çok mu özledin küçük kız?

Adama baktım kadından tek farkı kısa kıvırcık saçlarıydı cinsiyeti ve boyunuda atarsak ikiz gibiydiler. İşte bu babamın en büyük amcası olmalıydı. İçeriye girdik benim ağzım yine yere vurmuştu. İçerisi kocamandı yukarıda büyük bir avize, karşıdan bize bakan karşılıklı iki geniş merdiven, kan kırmızı çapraz bir halı, parlak mermerden yerler, bembeyaz perdeler, merdivenin sol tarafına gelişine koyulmuş büyük siyah bir piyano,sağımızdan parlayan altın iskeletli kırmızı koltuklar, cızırtılarla yanan kocaman bir şömine ve etrafı soluk bir ışıkla aydınlatan uzun geniş camlar. Adım atmaya çalışıyordum. Daha ben adım atmaya başlamışken kalın bir ses duyup anında dondum. Merdivenlerin başında yaşlı bir adam duruyordu. Korkuyla yutkundum adam bana doğru yavaşca geliyordu kalın sesini yine kullandı:
Demek John'un oğlu bu hımm pekde sıska. Ooo bakıyorum kimler gelmiş. Seni hangi rüzgâr buraya uçurdu George.

Ağır elini omzumda gezdiriyordu. Sonra hep birlikte bir başka şaşalı odaya gittik. Burası yemek odasıydı. Koyu kahve  klasik mobilyalarla ve iki geniş camdan oluşuyordu. Genişce bir odaydı tam solumda beyaz geniş bir şömine vardı. Etrafa baktım. Yemek takımlarının konduğu büyük vitrin yanında duran geniş bir komidin ve kocaman bir çin vazosu yerdede  soluk bir yolluk vardı. Masada bir sürü yiyecek ve tabak altın rengi çatal bıçak takımının parlaklığıyla ağzımı sulandırıyordu. Lanet olası zenginlik aklımı başımdan almışdı.

INTYREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin