17.BÖLÜM♥

159 10 1
                                    


'Sesi gülen adam... Sen ne güzel seviyorsun beni öyle?'

Şu an yaşadığım anın bir an önce bitmesini istiyordum. Sanki işe yarayacakmış gibi gözlerimi kapadım. Ellerimi iki yanımda yumruk yaparken, içimden 10'a kadar saymaya başladım. 1,2,3... İki tenin birbirine temasında çıkan o tok ses duyuldu. 4,5,6,7... Etraftan çığlık sesleri yükselmeye başladı. 8,9,10... Arsel'in uyarıcı sesi tüm eve yayıldı...

Ben hep Onur gibi bir sevgilim olsun istemiştim. Kaslı, boylu, poslu ve yakışıklı... Kıskanç, bir o kadar sahiplenici ve romantik... Etrafa sert, bana jelibon kıvamında bir adam... Kısaca Onur Dinçer'in yan sanayisi...

Peki sonuç?

Araf Ersöz... Karizmatik, tatlı, yakışıklı, mükemmel sevgilim... Onur Dinçer'i aratmayacak; jelibon kıvamında tek insan! Peki memnun muyum? Hayır!

Araf belki de onuncu yumruğunu Serkan'ın yüzüne geçirirken tek yapabildiğim şey kabuğuma çekilmekti. Nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde kendimi koltukta otururken; Serkan'ı da yerde uzanırken bulmuştum. Serkan'ın bana daha önceden bir ilgisi vardı ve bunu Araf'ta biliyordu. Yani sonuç kaçınılmaz olmuştu.

Daha fazla dayanamayarak bu sefer çığlığı ben bastım ''Yeter!''. Sanki sessiz bir ortamda iğrenç bir şaka yapmışım gibi tüm gözler bana dönmüştü. Ayağa kalktım ve Arafların yanına yürüdüm. ''Serkan'ı dövünce eline ne geçiyor? Deşarj mı oluyorsun? İyi mi geliyor?'' Araf dudakları hafif aralık bir şekilde beni izliyordu. ''Serkan'ın yüzündeki yaralar geçer. Peki bana yaşattığın acı geçecek mi? Bu insanların gecesini mahvetmene değecek mi? ''

Araf ayağa kalktı ve karşımda durdu. ''Bu yaptığım tek bir şeye değdi.'' Kaşlarım şaşkınlıkla çatılırken sözünü tamamlamasını merakla bekledim. Kollarını iki yanına açarak etrafı gösterdi. ''Buradaki herkes sana verdiğim değeri gördü!'' Dudaklarımı birbirine bastırdım. Verebilecek bir cevabım yoktu.

Az önce kavga eden kendisi değilmiş gibi Araf kocaman gülümsedi ve elimi kavrarken ''Gitme vakti...'' diye fısıldadı.

...

Eteğimi aşağı doğru çekiştirerek kantine yürümeye başladım. Öğlene kadar öğretmenler toplantısı vardı ve çoğu kişi okuldan firar etmişti. Ben de Eliflerin yanına gidiyordum. Rüzgarın azizliğine uğramamak için eteğimi iki yandan sıkı sıkı tuttum.

Kim bilir hangi sevgililerin kokusunu birbirine karıştıran, hangi haberi kulaklara ulaştıran, hangi masalı fısıldayan bu kış rüzgarı bize baharı müjdeliyordu. En sevdiği mevsim... Doğa yeniden canlanıp, mucizesini bir kez daha insanlara kanıtlardı ve ben hep arka bahçemizde ufak çaplı bir piknik yapardım.

Kantinden içeri girdiğimde yüzüme çarpan sıcak hava düşüncelerimi de buharlaştırıp götürdü. Elif ve Onur'un oturduğu masaya ilerlemeden önce; kendime bir kahve ve hepimiz için çikolata aldım.

Çikolataları ikisinin önüne koyduktan sonra kahvemin buram buram huzur kokan kokusunu soludum. ''Siz neden çıkmadınız okuldan? Herkes gitti...''. Elif maşa yaptığı kızıl saçlarını omzunun arkasına attı ve omuz silkti.

Onur çikolatasını sömürdükten sonra konuşmaya başladı. ''Baldız senin manitan yok mu? Sen neden sürekli bizim sahalara geri dönüyorsun? Hani istemediğimden değil ama biz de nişanlı çiftiz sonuçta...'' Elif'in koluna çimdik atmasıyla susmak zorunda kaldı.

CENNET'TE GÖRÜŞÜRÜZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin