Her insan doğar, büyür ve olgunlaşırdı. Fakat ben ergenlik çağını atlatamamıştım. Aslına bakılırsa işime geleni buydu ve yaşıtlarımın korktuğu biri olmak hoşuma gidiyordu. Babamın ağız dolu küfürlerine, öğütlerine aldırış etmiyordum. Zaten bir kulağımdan girip ötekinden çıkıyordu. Ergenliğin getirilerinden en iyisi ise alıp başımı çekip gidiyordum. Bundan önceki dönemde bir gece eve geldiğimde çok saygı değer babam beni elindeki golf sopasıyla karşılamıştı. Evin içindeki havaya zıt bir şekilde sopayı hızla kaldırıp indirdiğinde, var oluşuna dahi inanmadığım Tanrı'ya 'Beni cennetine koy.' diye saçma bir dilekte bulunmuştum. Sonuçta babama hediye gelen milyon dolarlık golf sopası kapının kenarına inip bükülmüştü. İşte o an sevinmiştim, ki sevincimde o bükük kısmın dizlerime değmesiyle son bulmuştu.
Başka bir gece kendimi aşıp içmiştim. Sadece arkadaşlarla iddaaya girip, alkole olan dayanıklılığımı ölçmüştüm. Tabii ki bahislerin sonucunda tüm parayı kazanmış, yine babamın milyon dolarlık golf sopasından nasibimi almıştım. Sadece sopayla kurtulsam iyiydi, o halde kapı dışarı edilmiş geceyi bir saunada geçirmek zorunda kalmıştım. Ertesi akşam okuldan döndüğümde gömleğimin ilk iki yakasını bile ilikleyip hanım evladı halimi takınmama rağmen keçi gibi inatçı olan babam yine beni eve almamış, elime bir miktar para tutuşturup ''Adam olmadan eve gelme!'' diye gürlemişti. Sokağın başından duyulan sesi kulak zarımı patlatacak kadar güçlüydü. Bu olayın ardından bazen derslerde sanki babamın sesini duyuyor gibi oluyordum, sadece kulak çınlamasıydı. O hafta ölümcül felaket geçmişti.
Şimdi ise üzerime çöreklenen yorgunluğu zor bela atabilmiş, güneş ışığına direnen yarı açık gözlerimle pantolonumu giyiyordum. Lise yılımın ilk günü dükkanı açık bırakmıştım, bu felaket ikinci kez tekrarlanmasın diye de parmaklarımı fermuardan içeri doğru sokuşturdum. Fermuarı kapatsam iyi de, yine boxer giymeyi unutmuştum. Ayağımın köşesinde duran yer yatağına attım bedenimi. Stalkladığı çocuğu başka biriyle gören hüzünlü kızlar gibi yatakta sağa sola dönüp durdum. Ailemle yaşamak istemiyordum, ama ailemsizde olmuyordu. Nefes hızla göğsüme dolduğunda yeniden yataktan doğrulup pantolonu kalçamdan sıyırdım. Tek göz bir odada yaşıyorsanız eğer, mutfak bile o odadadır. Üstüne bir de benim gibi dağınıksanız vay halinize.
Dün gece üzerimden çıkarıp attığım gri boxerı kapı kenarında gördüğümde aceleyle elime aldım. Rengi gözlerimi almıştı. Havaya kaldırıp şöyle bir göz ucuyla baktım. ''Sen beyaz değil miydin?'' Kirlinin temizi olan boxer içimdeki anneme olan ihtiyacımı tetiklemişti. Umursamadan pantolonuda kalçama sabitleyip, içi bilmediğim kitaplarla dolu olan çantayı omzuma asıp evden çıktım.
Ders saat 8de başlıyordu ve ben yarım saat önce kalkıyor, o yarım saatin 15 dakikasında giyiniyor kalan 15 dakikasında da metroya binip, her zamanki gibi ilk derse geç giriyordum. Artık alışılagelmiş bir durum olduğu için kimse ses çıkarmıyordu. İnatla en arkada oturacağım diye sınıf öğretmenim olan Bay Choi'ya ısrar ettiğim için pencere önüne doğru yürüyüp, çantamı kenara astıktan saniyeler sonra başımı sıraya koydum. Her günüm bir öncekinin aynıydı. Tek farkı günlük kazancımdı. Bugün sigara içmekle çok vakit kaybettiğimden muhtemelen ikinci dersteydik. Çünkü şu suratsız Bayan Sung'u görmemin başka açıklaması yoktu. Gözlükleri ardından iyice beni süzdüğüne binlerce kez görmememe rağmen yemin edebilirdim. Ya bana abayı yakmıştı, ya da nefret ediyordu. Ben mükemmeldim, e haliyle aşkta şansım çoktu. Aman ne hoş!
Sonunda 4. dersin bitiminde sıramdan kalkıp geriye doğru gerinmiştim. Sağımda Soo, solumda ise Luhan duruyordu. Onlardan bahsedecek pek bir şey yoktu. Zengin veletlerinin şımarık halleriydi. Parasıyla övünen, playboy tiplerdi. Ahahaha. Şaka yaptım. Ölümcül derecede yanıma yakışan en fiyakalı iki arkadaştılar sadece. Okula nakil olduğumda ilk yanıma gelen ikisi olmuştu. Öyle öyle derken bir baktık ki okulda çete olmuş geziyoruz. Soo, sınıfın zenginlerinden ama bir o kadar da pasiflerinden biri olan Yong Pil'in sınıftan çıkmasıyla kaş göz yaptı. Ellerimi cebime atıp Luhan ve Soo'nun ardından erkekler tuvaletine girdim. Tek kaşımı kaldırmamla tuvalet anında boşalmıştı. Kapıyı kapatıp sırtımı soğuk duvara yaslayıp gözlerimi huzurla kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Liúmáng
FanfictionKaranlık bir şehrin en ücra köşesinde haykırıyordum bazen. Sesim ulaşmıyordu kimselere. Ya da sadece öyle sanıyordum. Sırılsıklam ıslanmışken, onun vücut sıcaklığını hissetmem hiç hesapta yoktu. Ki ben zaten hesap defterimi kaybetmiştim.